Oğlum, ilkokul üçüncü sınıfa giderken “ GEZGİN BİT” adında çok komik bir masal yazmıştı.
Masalın konusu kısaca şöyleydi;
Küçük bir BİT üstünde yaşadığı hayvanı koca bir gezegen varsayıyordu. Hangi hayvanın sırtında ise onun tüylerini o gezegenin ormanı sanıyor ve tüylerin uzunluğuna kısalığına göre bir takım yargılara varıyordu. Eğer üstünde yaşadığı hayvanın tüyleri kısaysa;
”Bu gezegenin ormanı kısa ağaçlardan oluşuyor. Güneşi de çok büyük “diyor, eğer uzunsa;
“ Bu gezegenin ormanı büyük ağaçlardan oluşuyor, güneş bile görünmüyor” diyordu.
Hele hayvan hoplayıp zıplayınca bizim Korkak BİT’imiz
“ Eyvah deprem oluyor!” diye hemen başka bir gezegene yani hayvana sıçrıyordu.
Kısacası bizim sevimli BİT’imiz dünyası, üstünde yaşadığı hayvanın tüylerinden ibaretti.
Geçenlerde yaşadığım bir olay bana bu komik masalı hatırlattı...
Bazı insanlar, içinde bulundukları toplulukları evrenin ta kendisi sanıyorlar. Bu garip yanılsamayla hareket ediyorlar. Koca bir yanılgıdan ibaret bu durumu başkalarına kabul ettirmeye çalışarak ömür tüketiyorlar.
Oysa dünyamız, her çeşit düşünce ve inancın sığabileceği kadar geniş ve gökkuşağı gibi renkli.
İnsanı insan olduğu için seven
yeryüzünde ki tüm canlıların yaşam hakkına saygılı
sevgiye ve saygıya dayalı ilişkiler kurabilen
paylaşımın esas olduğu bir yaşam düzenine sahip
iyilik ve esenliğin yaygınlaşması için uğraş veren
kısaca; hümanist bir yaşam felsefesi geliştirmiş kişilerden oluşan bir toplum ütopya mıdır acaba!...