GDO ve Hititler

İlk bakışta bu başlıkta nereden çıktı, dört binyıl öncesiyle bugünü biraraya getiren etken nedir, diye düsünülebilir,  hele hele bir akademisyen kaleme alıyorsa bunu, konu daha fazla ilgi çekebilir. Ancak bu yazı bilimsel içerikli bir makale iddiasında değil ve GDO teknolojisi ile Hititlerin teknolojilerini karşılaştırmak gibi iddiası da yok, bir deneme, bir yüksek sesle düşünce ürünü.  İsterseniz okuyup birlikte karar verelim…

 

Son dönemlerde sağlıklı gıda konusu çok işlenir oldu. Gündemden bir türlü düşmüyor demek ki bu alanda önemli sorunlar var ve ortadan kaldırılmaya çalışılıyor diye de düşünülebilir. 

 

Örneğin çok yeni bir konu olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı geçtiğimiz hafta gıdalara yönelik analiz sonucunu açıkladı. Bakanlık geçen yıl 22 bin 172 gıda örneğinde analiz yapmış ve 1171’inde olumsuzluğa rastlamıştı. Olumsuz örnek oranı Gıda maddelerinde yüzde 5’in üzerinde çıkmıştı. En fazla olumsuzluk tespit edilen ürünler içinde  ise bal, pekmez, tavuk eti, kırmızı toz biber, pul biber, incir ezmesi geliyordu. Olumsuz örnek oranı, pekmez örneklerinde yüzde 34; bal için aynı oran yüzde 17 ve kanatlı etlinde ise yüzde 18 idi. Yine incir ezmesinde yüzde 17, ballı çerezde yüzde 22, kırmızı toz ve pul biber örneklerinde ise  yüzde 15 gibi limitlerin üzerinde aflatoksin belirlendi. Duyanı en çok rahatsız eden konu ise kuşkusuz alınan 122 bebek maması örneğinin yüzde 2.5’inde limitlerin üzerinde kurşuna rastlandığı bilgisiydi. Neyseki bu bilgi sehven yapılmıştı ve bir hatanın sonucuydu. Ve açıklama düzeltildi ve hep birlikte rahatladık... Bu hata düzeltilmeseydi, sanırım İTÜ Kimya Metalurji Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Boyacıoğlu’nun  “Kurşun, ağır metaldir ve vücutta birikir. Bu, çocukların bebekliklerinden başlayarak sağlıksız bir gelecek tehlikesini yaşamaları demek oluyor. Yüzde oranlarının bu anlamda hiç önemi yok.”, açıklaması çok daha fazla yankı bulacaktı. Neyseki yandı ve söndü…

Esas olarak 2009 yılının son aylarında gündem de başka bir konu vardı GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR, yani kısaca GDO. Tehdit mi? Yararlımı ?  sorun mu yoksa çözüm mü? çok tartışıldı. Kamuoyunda hala tam bir netliğin oluştuğu konusunda şüpheler olduğu söylenebilir.

 

Esasen tarih 6 Kasım 2009'du ve güne, posta kutusuna düsen bir mesajı okuyarak başlamıştım.  Mesajın arkasına Gazeteci yazar Sn.Yılmaz ÖZDİL’in yazısı eklenmişti.

 

 "GDO’lu diyet tarifleri " başlıklı yazısında Sn Özdil özeleştiri yapmamızı da isteyerek,  şöyle diyordu: Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?”... Şöyle...

*

Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

*

Ne verirlerse... Onu yiyeceksiniz. *Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.  Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını ... (devamı için bakınız kaynak (1) ), diye devam ediyor..

 

Evet dahası pek cok bize özgü ve kulturumuze ait değerler bu şekilde kayboluyor ve gidiyor... ayrıca mevcut değerlerin korunmasına yönelik girişimler de, az da olsa bulunuyor...  Sanırım GDO’lu gıdalar konusu bir kez daha bunu gündeme getirdi ve  hatırlattı(2). Eski sebze ve meyvelerin kokusu ve lezzeti hep söylenirdi, son zamanlarda çokca daha fazla söylenir ve anılır oldu...  Örneğin BAL KONUSUnu ele alalım. Yapılan çalışmalarda arı ve bal üzerinde GDO'ların polenlerinin verdiği bir zarara henüz saptanmamış olduğu, yani arı ve bal üzerinde GDO'lu bitkilerin polenlerinin sorun yaratmadığı belirtiliyor (Gürel,F., 2007, www.hattusabal.ile.biz ). Bunun yanında ülkemizde üretilen balın ne kadarının gerçek ve iyi tarım uygulamaları kapsamında üretildiği  ve ne kadarının tüketicimize ulaştığı konuları da tartışılıyor. Özellikle entansif tarımın yoğun olarak yapıldığı günümüzde arılar polenleri hangi ürünlerin hangi özellikteki çiçeklerinden topluyor, aldığı polenleri taşıyıp hangi GDO'lu veya GDO’suz bitkilerin çiçekleriyle tozluyorlar...  Bu durum diğer kaygılar yanında biyolojik çeşitliliğin korunması bakımından arı ve bal üreticiliği hakkında önemli sorular sormayı gerektiriyor. Burada arının çiçeklerin döllenmesinde çok önemli  olan etkisinin hangi yönde gelişmelere yol açacağına yönelik kaygıları artırdığı söylenebilir. Dolayısıyla özellikle bugün için en azından biyolojik çeşitlilik ve benzeri konular bakımından,  konu GDO ile ilişkili…

 
Balın çok değerli bir gıda olduğu kesin, ancak iyi tarım uygulamaları veya organik üretim kapsamında  üretilmişse çok ama çok daha daha değerli. Çünkü organik ürünler kimyasal maddelerden uzakta ve organik kökenli girdiler kullanılarak üretildiğinden organik ürünler en sağlıklı ürünlerdir...  Tarım Bakanlığının son yaptığı kontrollerde BAL ürününün sorunlu ürünler arasında ilk sıralarda yer alması manidardır. Bu nedenle orgabik bal konusu son derece önemlidir.

Avrupa Birliğinde ve gelişmiş diğer ülkelerde toplum sağlığını öne alan politikalar kapsamında  iyi tarım uygulamaları (Globalgap, Bioterörizm yasası vd.) veya organik üretimin yaygınlaştırılması da bulunuyor (3)...
Türkiye kovan sayısı ve bal üretimi dünyadaki bal üreticileri arasında ilk sıralardadır. Dünyada ki bal üretimi bakımından en önemli üreticilerden olmamıza rağmen, halen dışarıdan bal alımı(ithalatı) söz konusudur,  hatta  kayıtlı ithalat yanında, sınır ticareti vb nedenlerle kayıtsız ithalatın da olduğu bilinmektedir.
Konuyla ilgili olarak Organik Bal üretimi konusunu ele alan ve yazısında“… Antalya’da 70–80 bin işçisi bulunduğunu belirten :) Sn.İsmet ÇENESİZ'in yazısında (4) belirttiği organik bal üretimi üzerinde, Hattuşa bal örneğinden hareketle üzerinde  durmak yerinde olacaktır. Ülkemizin farklı bölgelerinde farklı konularda az da olsa ortaya çıkan benzer girişimlerin  teşvik edilerek üretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekiyor. Çanakkale ve Samsun ve Ege Bölgesi illerimizde de bizleri umutlandıran gelişmeler oluyor.  Bunlardan biri olan Hitit’lerin başkenti olan Hattuşa örneğinden söz etmek istiyorum. Çorum Arı Yetiştiricileri Birliği’nin başarıyla yürüttüğü faaliyetler ile (5), 80 kadar bal üreticisi toplum ve çevre sağlığının  korunmasının yolunun sağlıklı gıda üretiminden geçtiğine inanıyor. Benzer girişimler içinde olanlara bir akademisyen olarak teşekkür etmemiz gerekiyor.  Bundan böyle iç anadolu ile karadeniz bölgesinin geçiş bölgesinde bulunan Çorum'dan geçerken alınması alışkanlık haline gelen Leblebisinden sonra, artık ikinci bir ürün olarak Çorum'un Organik Balını yani "Hattuşa Bal"ını da (6) almadan geçmeyeceğiz, görünüyor.  Kısaca Çorum'un sağlıklı organik balı,  leblebide de olduğu gibi Çorum'la özdeşlesecek gibi görünüyor. Ayrıca Hititlerle ilişkilendirildiğinde, özelikle GDO’lu ürünlerin çokca tatışıldığı  bugünlerde hafızalarımıza kaydolacak gibi....   Bu bakımdan Hattuşa’ın  marka olarak seçimi iç ve dış pazar için oldukca önemli, markayı güçlendiren temel konu ise Hititlerin bal ile bağlantılarında yatıyor.

Ayrıca Hititler’in çivi yazısıyla yazdıkları toprak levhalardan anlaşıldığına göre günümüzden 4000 önce arıcılığı bildiklerini öğreniyoruz. Hatta levhalara yazılan reçetelerde Hititlerin ve Sümerlerin balı hastalıklarda kullandıkları konusu araştırıcılar tarafından ortaya konulmuştur. Bu veri gerçekten önemlidir. Hititlere başkentlik yapmış olan bu topraklarda dört bin yıl önce de balın  bilinmesi, üretilmesi ve sağlıklı bir ürün olarak sağlık bulmak üzere tüketildiğinin ortaya konulması (7), önemlidir.

Yine Oğuzlar, Kıpçaklar, Suvarlar  gibi Türk boyları da Kaşgarlı Mahmud’un açıklamasından da anlaşıldığına göre bal ile ilgili önemli bir kültüre sahiptirler ve önceleri balı arı yağı, sonraları ise bal olarak adlandırmışlar ve balı bir sağlık kaynağı olarak görüp değerlendirmişlerdir (8).
 Hattuşa Bal örneği yanında, ülkemizin diğer bölgelerinde az da olsa benzer girişimler farklı alanlarda ortaya çıkıyor. Örneğin Erozyonla mücadele konusunu esas mücadele alanı olarak belirleyen ve çeşitli toplumsal projelere de imza atan Sn.Hayrettin Karaca'nın kurucusu olduğu Tema Vakfı da organik bal  ve diğer bazı organik ürünleri topluma sunuyor (9).
 
Dolayısıyla toplum ve çevre sağlığını öne alan benzer tüm girişimlerin olağanüstü desteklerle yaşatılması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekiyor. Organik ürün üreten birlik, vakıf, ve diğer tüzel ve özel kuruluşların güçlerini birleştirerek, var olduğu bilinen  pazarlama sorunlarına dayanışma içinde çözüm bulmaları daha kolay olacaktır. Bu arada  organik ürünlere talep yaratma konusunda çeşitli kampanyalar ve çalışmalar yapılabilir. Toplumun bilinçlendirilmesine ve bilgilendirilmesine yönelik  etkin yayım yöntemleriyle tüm tüketicilere ulaşma olanakları üzerinde durulabilir.
 
Sonuç olarak toplumumuza sağlıklı ürün sunma yarışında olanları gönülden destekliyor ve toplum yararı dikkate alınarak gerçekleştirilen bu tür girişimlerin ilgili kamu ve özel kuruluşlarca ödüllendirilmesi ve medya tarafından gündeme getirilmesi gerektiği konusunu kamuoyunun takdirlerine sunuyorum...
 
 
Saygılarla.
 
Orhan ÖZÇATALBAŞ

Kaynaklar:
 
(1)   Yılmaz Özdil, Hurriyet Gazetesi, 6 Kasım2009. yozdil@hurriyet.com.tr http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12872471.asp
 
(2)   Gıda Tarım Sitesi: http://www.gidatarim.com/editorYazi.asp?IcerikId=3498&memberId=147&UstKatId=&KatId=&ALtKatId=
 
(3)   naturalforum :  http://akdeniz.naturalforum.net/makaleler-f23/tu-yayim-danimanlik-t42.htm
 
(4)   İsmet Çenesiz, Çorum Haber Gazetesi. 17 Ağustos 2009. http://209.85.135.132/search?q=cache:zghnK-y8tUwJ:www.corumhaber.net/index.php%3Foption%3Dcom_content%26view%3Darticle%26id%3D1531:organk-bal%26catid%3D63:konuk-kalem%26Itemid%3D214+hattu%C5%9Fa+bal&cd=2&hl=tr&ct=clnk&gl=tr
 
(5)   Tarım İl Müdürlüğü, http://www.corum-tarim.gov.tr/haberler/organik_bal_130809/haber1077.html
 
(6)   Hattuşabal, http://sites.google.com/site/hattusabal/
 
(7)   Sağlık Bilgileri, http://www.saglikbilgileri.com/bolumler.php?op=yazi_oku&id=723
 
(8)   Forum Acil, http://www.forumacil.com/aricilik-ari-alemi/138928-balin-tarihi.html
 
(9)   Tema Vakfı: http://www.nebolife.com/tema-organik-yayla-bali-480-gr-p-105.html,  (www.tema.org.tr
Yayın Tarihi
06.08.2010
Bu makale 8823 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
HİTİT DİYARINDAN YETİŞEN AKADEMİSYEN ORHAN HOCAM VE ORGANİK GIDA DA ÜLKEMİZE GÜZEL ÖRNEKLER SERGİLEYEN ÇORUM'LU GİRİŞİMCİ DOST VE HEMŞEHRİLERİMİZLE İFTİHAR EDİYOR,BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYOR, DARISI DİĞER İLLERİMİZDEKİ GİRİŞİMCİLERİMİZE DİYORUM..!

KEMAL KOÇAK 30.09.2011

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!