Dünya Bir Tiyatro sahnesidir, İnsanlar Bu Sahnenin Oyuncuları

Evet dünya tıpkı bir tiyatro sahnesi ve üzerinde yaşayan insanlar da bu sahnenin çeşitli dallardaki oyuncuları. Oyunun içinde yer alanlar, bir taraftan yaşam savaşı verirlerken, bir taraftan da kendilerine verilmiş olan rolleri gerçekleştirebilmek için çaba gösteriyorlar.

Adına ister hayat oyunu, isterse kaderin cilvesi denilsin, dünya denilen uçsuz bucaksız sahnede sergilenen, içinde milyarlarca insanın yer ve rol aldığı, yıllarca süren uzun bir zaman sürecindeki büyük bir oyun bu.

Bu oyun; kaçınılamayan, karşı çıkılamayan, içinde tiyatronun bütün dallarının yer aldığı, her türlü olumsuzluklar, büyük acılar, insanlıkla bağdaşmayan durumlarla dolu ve bazen de bu sayılanların tam tersi olgular içeren senaryoların ürünüdür.

İlk oyun Adem ile Havva'dan başlar. Onların doğallıkla ve doğaçlama yoluyla oynadıkları şeyler o günlerden beri tiyatro sanatçıları tarafından canlandırılmaya çalışılır. Ama gerçeğe yaklaşılmasında ne kadar başarılı olunabilir ki. Bu sözlerimle yanlış anlaşılmak istemem. Sözünü ettiğim onların başarılı olamamaları değil. Gerçekle yapay arasındaki farkı vurgulamaktır.

Tiyatro ve Tiyatro Sanatçıları' na saygım büyüktür. Bir dönem onların bütün yapıtlarını izleyebilmişimdir. Bu yazımın nedeni, bu konudaki duygularımı ve özellikle gelişen son olaylarla ilgili görüşlerimi dile getirebilmek ve üzüntülerimi onlarla paylaşabilmektir.

Antik Çağ'dan başlayarak, tiyatronun, toplumların hayatında çok önemli bir yeri olmuştur. Tiyatro, insanların, duygularının en güçlü ortağıdır. Çağdaş Tiyatro dönemine gelininceye kadar birçok evrelerden geçmiştir. Tiyatro; drama, trajedi, komedi ve diğer bütün dalları itibariyle gerçek hayatın sergilendiği, en azından sergilenmeye çalışıldığı çok büyük bir alandır.

Bazen bir Bale, bazen bir Opera, bazen de bir Müzikal'le çıkar tiyatro karşımıza. Bunların hepsi de insani duyguları besleyen ve paylaşılmalarını sağlayan ayrı ayrı, ama büyük değerlerdir. Sanatsal açıdan bakıldığındaysa bir bütünün parçalarıdır bunlar. Çoğu kez, sanatsal değeri ve etkinliği dışında gerçek hayatın tüm alanlarını kapsarlar.

Türk Kültürü'nde büyük yeri vardır tiyatronun. Ortaoyunu, Hacivat-Karagöz gibi geleneksel halk tiyatroları, asırlar boyu halkımızla içice olmuş, onları güldürür ve eğlendirirken, öte yandan; düşünme, değerlendirme ve yargılama yeteneklerinin artmasına da büyük katkıda bulunmuştur.

Dede Korkut Masalları'nın büyük payları olmuştur Türk kültürünün gelişmesinde. Bizler onları dinleyerek neşv-ü nema bulduk. Bunlardan; kötülerin bir gün mutlaka kaybedeceğini, iyiliğin, dürüstlüğün, iyi niyetli olmanın, zekanın, hoşgörünün, paylaşmanın ve özveride bulunmanın bir gün kesinlikle kazanacağını ve ödüllendirileceğini öğrendik. Onun için bugün ayaklarımız üzerinde yere sağlam basabiliyor ve ilkelerimizi koruyabiliyoruz.

Bütün sanat dalları içinde en zor olanıdır tiyatro sanatçılığı. Çünkü onlar, yapılarına ters düşse ve istemeseler bile, kendi hissettiklerinden çok başkalarının yazdıklarını ya da yaşadıklarını canlandırmak ve oynamak zorundadırlar. Buna rağmen başarılı olmak, takdir edilmek ve alkışlanmak, kötü bir kişiliği iyi bir oyunla insanların beğenisine sunmak kolay mı?. İşin en zor tarafı budur işte. Tiyatro sanat budur.

Örneğin Hitler'i oynayacaksın, ya da halkın büyük tepkisini üzerine çeken Hitler bozuntusu birini. Kaç kişi isteyerek üstlenebilir bu rolü? Kaç kişi içinden gelerek oynayabilir ki !... Ama madem tiyatro sanatçısısın sen oynayacaksın. O kötü kişiliği sadece oyun boyunca değil, unutuluncaya kadar uzun bir süre üstünde taşıyacaksın ve beğenileceksin, takdir göreceksin, dakikalarca ayakta alkışlanacaksın. Katlanılan özverinin ödülü, para-pul falan değil işte bu alkışlardır.

Şimdi yazımızın en başlarına dönelim. Dünyanın yüzölçümü içinde bize ait olanı ele alalım. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar uzanan 681 bin kilometrekarelik tiyatro alanı. İçinde, çeşitli kültürlerden gelen ve farklı geleneklerin harman olduğu 74 milyonluk insan topluluğundan oluşan bir oyuncu kitlesi.

Yönetenler, yönetilenler, ezenler, ezilenler, kıllarını kıpırdatmadan trilyonları götürenler, köşeyi dönenler, kul hakkı yiyenler, Allah'tan korkanlar ve Allah'ı hiç tanımayanlar, bütün bunların yanında; işsizler, aylaklar ve açlar, işte bunların hepsi bu oyuncu kitlesinin içindeler ve rollerini hiç bıkmadan yerine getiriyorlar. Çünkü bu onların yaşam biçimleri olmuş. .

Eski fgüranlar şimdi baş aktör oldular. Başlar ise ayak. Hem ülkemizin kaderi bu, hem de yıllardır oynanmakta olan oyunların doğal sonucu. Kısır bir döngü olarak bu hep böyle devam edecek. Ta ki, insanların üzerlerindeki ölü toprağı kalkıncaya, yeni bir irkilme, uyanma ve aydınlanma çağı başlayıncaya kadar. İnşallah geçmişte yaşananlar kadar uzun sürmez bu süreç.

Baş aktörler ve aktörlerin yanı sıra, kitlenin yarısına yakını, kendilerini ucuza satan, birkaç kilo pirince, yarım ton kömüre, bir buz dolabı veya çamaşır makinesine tav olan oyunculardan oluşuyor. Bir bu kadarı da derin uykulara dalmış, görevleri uyanınca alkış tutmakla görevli figüranlar. Bu oyun yıllardır oynanıyor ve bir türlü gösterimden kalkmıyor.

Baş aktörler kendilerini yeni heveslere kaptırmaya başladılar. Kral, Kraliçe, Padişah, Sultan ve hatta İmparatorluk rolleri üstlenmeyi ve bunları oynamayı hayal etmeye başladıkları anlaşılıyor. Onlar "Çıplak Kral" rolünü oynamayı düşünmezler. Çünkü gözleri gerçeklere kapalı olup, sadece hayal dünyaları gelişmiştir.

Bir zamanlar; içinde tiyatro sanatçılarının yer aldığı kimselere ulufe verir gibi "Devlet Saanatçısı" unvanı dağıtanlar, her nedense artık rota değiştirmiş görünüyorlar. Aydın ve sanatçılara karşı bakış açıları birden değişti. "Devletin tiyatrosu olmaz, tiyatrolar özel kuruluşlar olmalı" fikri hakim olmaya başladı. Devlet Tiyatrolarının kuruluş günü olan 6 Haziran yaklaşırken, özelleştirme girişimleri de gittikçe yoğunluk kazanıyor..

Bu durum; ister istemez sanatçılar, sanatseverler ve onlara destek verenler tarafından tepki ile karşılanmakta ve tartışmalara neden olmaktadır. Yukarda tiyatro oyunlarının çeşitlerinden söz etmiştik. Son gelişmeler, hangi yanının ağır bastığı belli olmayan traji-komik ve dramatik oyun türlerinin adeta bir sentezi gibi.

Bu tartışmalar olurken; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sanata verdiği değer ve sanatçıları onurlandıran şu sözleri, kendiliğinden gelip gündeme oturuyor. "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir."

Ne yazık ki, şu andaki girişimlerle milletimizin hayat damarlarından biri koparılmak üzeredir. Sanatçıları ve sporcuları, bir ulusun uluslararası alanda yüzlerini ak eden, tanıtımlarına destek veren ve onurlarını yükselten en önemli unsurları arasındadır. Dileriz, yeni kararlar verilirken bu durumlar dikkate alınır.

Yine önemle dikkate alınması gereken bir husus da; eğer Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi sanata ve sanatçılara büyük değer veren, ilkeli, düzeyli ve akıllı devlet adamlarımız olmasa, tiyatro ve tiyatroculara devlet desteği sağlanmamış olsaydı, acaba özel tiyatrolar ve onların dalları bu güne kadar, bu derecede büyük bir gelişim gösterebilir miydi?

Keşke bütün bu gerçekler görülüp değerlendirilebilse. Sahip olunan hiçbir şeyin, kendiliğinden, gökten düşer gibi önümüze konmadığı, bunların büyük emeklerin üzünleri olduğu anlaşılabilse. Belki o zaman ulusal değerlerin korunmaları için de daha çok özen gösterilmesi gereği duyulabilirdi.

Devlet elinin uzanması gereken en önemli yer işte bu sanatsal alandır. Bu görüşe bağlı olarak verilen devlet desteği, medeniyetimizin istenilen yere gelmesinde ve ülkemizin bugün "Muasır medeniyetler" seviyesine ulaşmasında en büyük etkenlerden biri olmuştur. Bu, bu büyük insanların milletimize bıraktıkları en büyük kültürel mirastır.

Şimdi heba edilen birçok milli değerlerimiz gibi, bu büyük mirasın da hoyratça yok edilmesiyle karşı karşıya getirilmiş bulunuyoruz. Dileriz ki, aklı selim ve basiret galip gelir ve atılması düşünülen olumsuz adımlardan geri dönülür.

Başta tiyatro sanatçılarımız olmak üzere bütün sanat camiasına, sanatsever insanlarımıza ve bu hususta bugüne kadar hizmeti geçenlere sonsuz saygılarımı sunuyorum. Yüce Allah sizleri her türlü kötülüklerden korusun !...

Hep birlikte; Büyük Atatürk'ün yolunda, O'nun izinden hiç sapmadan yürüyebilmemiz, sağlıklı, başarılı, huzurlu ve mutlu geleceklere ulaşmamız dileklerim ve sonsuz sevgilerimle ...

Yayın Tarihi
04.05.2012
Bu makale 7638 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!