Dilek(çe)

……..…………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE

Ne de çok severiz şikayet etmeyi…

Sabah gözümüzü açar açmaz başlarız şikayete. Çok uyuduysak miskin halimizden, az uyuduysak yanan gözlerimizden…

Eğitim sistemimiz nasıl olur da nasiplenmez bu şikayet hallerinden.

O vakit şikayet edelim.

Kimi kime, neyi neden bilmeden…

Örneğin mesaiye gider gibi okula giden, akşam eve dönünce ve hafta sonları da onları iyi bir robot olma yolunda ilerleten test canavarının elinde esir olan çocuklarımızın yaratıcılık seviyelerinin, kitap sevgilerinin, kendilerini ifade yetilerinin yetersiz olduğundan bahsetsek şikayete girer mi?

Çocuklarımız; en güzel, en hayal kurulası, en oynanası çağlarını, eve yorgun argın dönen ve birde eve her gün iş getiren yetişkin misali, zihinlerinde belki de hiç tatmadıkları ama içgüdüsel olarak yöneldikleri oyun oynama güdülerini zorla bastıran ebeveynlerine itaat edip, robotlaşma yolunda ilerleyerek geçiriyorlar sanki.

Ebeveyn sormayı unutuyor ilk gördüğünde çocuğuna “Hey evlat nasıl bir gündü? Oyun oynadınız mı okulda? Eğlendiniz mi?” sorusunu.

Öyle ya ilk soru otoritemizi pekiştirmek ve çocuğumuzu hiçbir zaman anlamını anlayamadığı o isimleri bile kasvetli sınavlarda başarılı (!) olmaları, rakiplerinden (!) geri kalmamaları adına verilen testleri yapmama rahatlığına düşürmemek amacıyla “Ne kadar ödevin var?” oluyor. Okuldan eve dönen çocuğun ebeveyninden beklediği şeyin, anne babasının öğretmen rolüne bürünmesi değil de, bir kucak dolusu şefkat olduğunu unutuyoruz sanki.

Sizce bir ebeveyn, bu şartlarda çalışan bir çocuğun çocukluk yıllarının en baskın anısının çözülen test miktarı, girilen sınavlar, geçilen rakipler üzerine oluşturulmuş olmasına neden göz yumar?

Çocuğumuzun sorumluluk sahibi olması için mi? O vakit neden ödev yapmadığı için gecenin bir vakti yada tatillerde etüt merkezi adı verilen dört duvarın içerisine hapsederiz çocuklarımızı? Sorumluluk sahibi olma yolunda gerek bir adım mıdır bu? Yoksa bizi mi rahatlatır?

Acaba çocuklarımızın hayatta çok başarılı olup, çok iyi mesleklere (!) sahip olup, çok rahat yaşaması için mi? Bu çok iyi meslekler, çok iyi üniversiteler bizim yan komşumuza hava atmamızı sağlıyor olabilir mi? Bu iyi meslek tanımı kimin iyisi? Çocuklarımızın hepsi istiyorlar mı bu iyi(!) meslekleri icra etmeyi? Neden çok iyi fakülteye gitti, çok iyi meslek sahibi olacak deriz de, çok mutlu olacağı işi yapacak demeyiz? Çünkü toplum tarafından prestijli mesleklere sahip olunması, mutlu olarak yetenekleri ve hayalleri dahilinde bir mesleği icra etmelerinden daha kıymetlidir bizim için…

Acaba biz ebeveynler kendimizi mi tatmin ediyoruz, egolarımız mı dans ediyor, çocukların toplumsal olarak kabul görmüş başarıları üzerinden?

Neden bir hafta boyunca görülen derslerin yansımasını hafta sonu pekiştirme ödevi olarak test çözmek yerine, doğada ki, günlük hayatta ki yansımalarını inceleyerek sokağa çıkıp yapmıyoruz çocuklarımızla?  Matematik, Fen, Türkçe, Sosyal Bilgiler… Bu bilim dalları sokaktan, doğadan, günlük hayattan neden bu denli uzak tutuluyor? Beş seçenekli soru dışına neden çıkartmıyoruz çocuklarımızın muhteşem şekilde yaratılmış hayal güçlerini, keşif yeteneklerini… Yeteneğin, ilginin, keşfin, hayallerin neden hiç önemi yok sistemimiz içerisinde?

Test robotuna çevirdik çocuklarımızı.

Elbirliği ile…

Adın ne?

Beş şık alayım.

En büyük hayalin ne?

Tüm sınavlarda rakiplerimi geçerek, başarılı olmak. Ailemin beninle gurur duyması.

Peki hayal kurar mısın?

Bu soruyu anlayamadım. Sanırım bu konuda daha önce test çözmedim…

Sayın Okul Yönetimi;

Bir akademisyen bu içerik ve şekilde dilekçe yazar mı demeyin. Her yıl fakültemize gelen en az 400 birinci sınıf öğrencimizin, geçmiş yılları aratır şekilde ifade, keşfetme, araştırma, merak etme, okuma, yazma, resim çizme, müzik aleti çalma, spor yapma ve en önemlisi de hayal kurma yetilerinin git gide kaybolduğuna, ancak buna karşın ezber robotu olma yetilerinde ki büyük gelişmeye şahit olunca bir eğitimci de olsanız bu içerik de bir dilekçe vermeniz kendinizce normal karşılanabiliyor.

Ödev sistemi çocuğum ile kaliteli vakit geçirmemi engelliyor. İlişkimizi zedeliyor. Ödev yap baskısı ile geçen gecelerimiz bizim iletişimimize zarar veriyor. Ayrıca ben çocuğumun okulda öğrendiği kıymetli bilgileri, günlük hayata uyarlayabilmesi ile daha çok ilgileniyorum. Ve onun sadece annesi olmak istiyorum…

Ayrıca tüm ebeveynler gibi bende, “Ödev yaparsan şunu yapabilirsin (maalesef ki bilgisayar, tablet vb), kitap okursan bunu alabilirim…” şeklinde ki hatalı cümlelerle dersleri, okuma sevgisini daha da beter halde öldürüyoruz ve ödül olarak sunduğumuz materyalleri yüceltiyoruz.

Eğer ödev yapma, ders çalışma konusunda çocukta bir iç motivasyon yoksa ödül, ceza, baskı, tehdit ile ödev yaptırmaya başlıyoruz. Baş edemezsek veriyoruz parasını, gönderiveriyoruz bir etüt merkezine ödev yapması için.

Tüm bu gözlemlerim neticesinde;

Oğlum ………………………………..’nun 2016-2017 eğitim öğretim yılı güz ve bahar yarı yıllarında okulunuzda verilen ödevlerden muaf tutulmasını ve bundan doğacak tüm sorumlulukları üzerime aldığımı tarafınıza bildirmek istiyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

…………………………….. (Velisi )

26.10.2016

 

Okuyucuya Not: Bu dilekçemi okul yönetimine ilettim. Ancak kabul edilmedi…

Her eğitimcinin ve anne babanın Dr. Özgür BOLAT’ın “Beni Ödülle Cezalandırma” adlı eserini okumasını tavsiye ederim….

Yayın Tarihi
02.11.2016
Bu makale 1356 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sıkılmadan okudum ellerinize dilekçenize sağlık :)

Büşra Koçak 02.11.2016

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!