Her memlekette sevilen,
sayılan, varlığı ile onur duyulan ve gittiklerinde yerleri doldurulamayan
insanlar vardır. Darende ve Darendeliler için Bahaddin Akgül ağabeyimiz işte
böyle bir insandı.
Kendisini Ankara’da,
ortaokul yaşlarımdayken, aile ortamımız içinde tanıdım. Ağabeyi babamla bir
süre ortaklık yapmış ve hemşeri olmanın ötesinde ailesi ile aramızda büyük bir
dostluk ilişkisi gelişmişti. Annem “İçli
Köfte”, “Ispanaklı Ekmek”, “Kürt
Sarması”, “Yoğurtlu Çorba” ve
benzeri Darende yemekler yapar, onu evimizde ağırlamaktan mutluluk duyardık.
Bazen bizde yatıya kaldığı da olurdu.
1950’ li yıllarda babamın
Ulucanlar’ da bir terzi dükkanı vardı. O dönemin Darendeli gençleri bu dükkanın
adını “Tekke”, babamın adını da “Şeyh Efendi” koymuşlardı. Tekke,
Ankara’da Üniversite öğrenimi yapan Darendeli gençlerin en çok uğrak yerlerden
biriydi. Sonraları da bunun yerini Mehmet-Ahmet Sürenkök’ lerin “Türk Fotoğraf Ajansı” aldı.
Babamın dükkanı, Cumartesi
günleri bayağı şenlikli geçerdi. Babam, kendi elleriyle büyük bir itina ile hazırladığı
ve “Kamyon Tekeri” adını verdiği “Ankara güveci” ni, dükkanın
karşısındaki fırında pişirtir ve genç hemşerileriyle birlikte yenmesinden büyük
haz duyardı. Cumartesi müdavimleri arasında; Bahaddin ve İsmail Ağabeyler (Oğuz),
Atıf Kösebalaban, Ahmet Özalp ve şu anda isimlerini tam olarak anımsayamadığım Darendeli
bazı gençler olurdu.
Darende Kültür Derneği’nin
ilk kuruluş yıllarıydı. O dönemin gençleri,
derneğin çatısı altında Darende için hizmet yarışına katılmanın heyecanı
içinde olurlardı. Dernek Genel Kurulları çok heyecanlı geçer, ciddi
denilebilecek tartışmalar yaşanır, ama kırgınlık oluşmadan sona ererdi. Ben
henüz büyüklerimle tartışmaya girecek yaşlarda olmadığım için onları dinlemekle
yetinir, bu güzide insanların konuşma ve hareketlerini örnek almaya çalışırdım.
Bu değerli ağabeylerimden, tartışma adabı yanında çok güzel şeyler öğrendiğimi
ve onlardan büyük feyz aldığımı söyleyebilirim. Onların arkasından dernekte görevi devralanlar
arasında oldum. Ve heyecanlı
Bahaddin Ağabey iyi bir
hatipti. Güzel konuşmalar yapar, toplantıya katılanlar onu beğeniyle dinler ve
alkışlardı. Dürüst, ilkeli, cesur, yapıcı ve içtenlikli bir insandı.
Düşündüklerini, sağa sola kıvırmadan ve gevelemeden açıkça ortaya koymaktan
çekinmezdi. Tam bir Cumhuriyetçi, Atatürk ve İnönü sevdalısı idi. Kamusal
yaşamı boyunca ,bu yüzden başına gelmedik kalmadı.
Hukuk Fakültesini başarı ile
bitirmişti. İlk görev yeri Şebinkarahisar oldu. Bir süre sonra buradan Polatlı
Cumhuriyet Savcılığı’na atanmıştı. O dönem Polatlı Belediye Başkanlığına
vekalet etmekte olan Demokrat Parti döneminin ağır toplarından ve Rahmetli Menderes’in yakınlarından Ankara Valisi Dilaver Argun’un yeğenini tevkif
ettirmiş ve bu olaydan sonra, birden Demokrat Parti iktidarının boy
hedeflerinden biri haline gelmişti.
Olayın görünüşteki nedeni; Belediye
Başkan Vekilinin, elektrik borcu nedeniyle
Polatlı Adliyesi’ nin elektriklerini kestirmesiydi. Ama asıl neden, başkan
vekili tarafından hizmet alanına yansıtılan siyasi görüş farklılığıydı. Bunun
rövanşı Bahaddin ağabey tarafından, hiç kimsenin kolay kolay gösteremeyeceği
büyük bir cesaretle ve son derece ağır bir şekilde alınmıştı. Başkan vekili
adli hizmetlerin aksamasına neden olduğu gerekçesiyle, Cumhuriyet Savcısı
tarafından tutuklandı.
Demokrat Parti’nin o şaşaalı
devrinde bunu yapabilmek için yürek isterdi ve o yürek Bahaddin Akgül’ de ziyadesiyle
vardı. Haber Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Tutukluluk hali bir gün sonra
kaldırılmış, ama başkan vekili bir günlük süreyle tutuklu kalmıştı. Bu kadarı
yeter, hatta artardı bile. Bahaddin Ağabey, bu cesur davranışının bedelini
yıllar boyunca ödemek zorunda kaldı, fakat bundan hiç de pişmanlık duymadı.
Bu olayın arkasından,
iktidara ters düşen ve Adıyaman İlçesi il yapılarak cezalandırılan Malatya’ya
sürgün edildi. Aslında bu onun için büyük bir mükafat olmuş, Darende ve ailesinin
yakınına gelmişti. Kaderin cilvesine bakınız ki; ben de 1960 İhtilali’nden bir
ay kadar önce, “görülen lüzum üzerine”
Ahlat’tan Hizan’a sürülmüş ve ihtilalden
sonra dayatarak kendimi Darende’ye tayin ettirmiştim. Karşılaştığım bu durum
onu iyi örnek aldığımın bir ifadesi olmalıdır.
Bahaddin Ağabey, içinde
bulunduğu dönemlerin siyasi atmosferine
uygun olarak; Malatya’dan sonra Şarkışla, Samsun, Sivas ve Konya
Başsavcılıklarında bunlundu. Dürüstlük ve dik duruşunu hiç değiştirmedi.
Gittiği her yerde kendisini sevdirdi, saydırdı, takdir edildi ve yeni
dostluklar edindi. İstanbul’da sırasıyla İstanbul Başsavcı Yardımcılığı,
Üsküdar Savcılığı ve Şişli Başsavcılığı görevlerinden sonra emekliye ayrıldı ve
İstanbul’a yerleşti.
Halkın takdir ettiği,
sevdiği ve ülkenin üst yönetim kadrolarında yer almasını beklediği değerli çok değerli insanlar vardır. Ama ne
yazık ki bunların olmaları gereken yere gelmeleri olanaksız gibidir. Zira,
ilkelerinden ödün vermezler, kendi çıkarları için politikacıların önünde
eğilmezler ve doğru bildikleri yoldan asla dönmezler. Ayakların baş olduğu bir
ülkede; ne baş ne de ayak olmadan kalabilmek bence büyük bir erdemdir. Sevgili
Bahaddin Akgül ağabeyim, bu erdemliliğine gölge düşürmeden bu dünyadan göçüp
gitmiştir.
Kendisini en derin sevgi ve
saygılarımla uğurluyor, yakınlarına ve Darendeli hemşerilerine başsağlığı
diliyorum.