Darende Kültür Envanteri –V-

DARENDE’NİN KÜLTÜREL YAPIISINDA YERİ OLANLAR

Darende, kendisine bağlı bucak, kasaba ve köylerin bu günkü kültürel düzeyleri, aynı zamanda geçmişi itibariyle Türkiye’nin en önemli kültürel merkezlerinden biridir. Cumhuriyet döneminden sonraki gelişmesinde Akçadağ Köy Enstitüsü ve buradan mezun olanların çok büyük payları olmuştur. Burada çok yönlü eğitim görmüş olan çok değerli öğretmenler, sadece eğitim alanında değil toplumun bütün katmanlarında ve sanat dallarında başarılı hizmetler ifa etmişler, kendilerini daha da geliştirmişler, çok sayıda öğretmen yetiştirmişler ve son derecede üretken olmuşlardır.

Darende’nin kültürel hayatında; Darende tarihi konusunda araştırmalar yapmış ve bizlere büyük bir kaynak hazırlamış olan Rahmetli “Hanefi Hoca” ve “Tahir Baykal”, “Aşudu Muhtarı Mevlut Erden” ve “Muhittin Yıldız” hocamıızı ve çocukluk yıllarımın efsane ismi “Nuh Öğretmen”i saygı ile anıyorum. Bu arada, topluma mal olmuş Rahmetli arkadaşlarım Eğitimci-Öğretmen Esat Gönenç ve Öğretmen-Mobilyacı Hamit Taşpolat, Eğitimci Öğretmen Mehmet Önder, Ali Aşık, İzzet Değirmenci, Osman Cengiz arkadaşlarımı yadediyorum.   .

Döneminin en büyük fotoğrafçılarımdan olan Rahmetli Mehmet Sürenkök, bir döneme damgasını vurmuş büyük bir fotoğraf sanatçısıdır. Bülbülün gülü öptüğü anda fotoğrafını çekmek için aylarca uykusuz kalmayı göze alan ve sonunda bunu başaran Balabanlı Fotoğraf Sanatçısı Mustafa Türkyılmaz’ın adının anılması da bir kadirbilirlik örneği olacaktır.

Yüksek öğrenim yapmış Darendeli insan sayısı Türkiye çapında rekor sayılabilecek bir düzeydedir. Başta hukuk ve Tıp olmak üzere her meslek dalında yetişmiş değerli hemşerilerimiz, ülkenin her bir yanında, mesleklerini başarıyla ifa etmeleri yanında, aynı zamanda Darende’nin kültür elçileri olmuşlardır. Darende’den yetişen hukukcu ve hekim sayılarının birçok ilin sahip olamadıkları boyutlara ulaştığını düşünüyor ve bundan büyük bir mutluluk duyuyorum.

Tıp alanında; yurt içi ve yurt dışında görev yapan bilim adamlarımız yanında Üniversitelerimizde Rektörlük, Ana Bilim Dalı Bölü Başkanlıkları, Hastane Başhekimlikleri yapan ve çeşitli Uzmanlık Dallarında ün kazanmış olan hekimlerimiz vardır.Bunların isimlerinin hepsini  burada vermek olanaksızdır. Ancak Prof. Dr. Muharrem Köksal, Prof. Dr. Fahri Aykan, Dr. Mehmet Bozdoğan, Dr. Abdullah Ertem, Dr. Turan Aşlamacı, Dr. Ahmet Söylemez, Dr. Şemi ve Hasan Karaağaç  gibi büyüklerimin isimlerini de buraya yazmadan geçemiyorum.

Bu arada Ankara Devlet Konservatuvarı Baş Müdür Muavini Mehmet Korkmaz ve eşi DTC Tarih Profesörü Zeynep Korkmaz Hanımefendi ile Prof. Dr ve Rektör Sevgili Kardeşim Kadir Yuvalı’nınb adlarını da zikretmem gerekiyor. Diğer meslektaşlarım ve arkadaşların ile yakınları lütfen beni bağışlasınlar, zira daha fazlasından söz etmek bu yazının amacını ve sınırlarını aşar.

Darende’de; isimleri adeta Halk Kahramalığına çıkmış ve efsaneleşmiş çok değerli arkadaşlarım var. Onlardan kısaca söz etmeden geçemeyeceğim. “Deli Bekir” adı ile ünlenmiş Sevgili ve Rahmetli Kardeşim Bekir Özel’in ve “Şoför İspir” lakaplı İsmail Yeniceli’nin Darende’nin taşında toprağında hakları olduklarına inanıyorum.   Hastabakıcı Nuri İlhan, Pansumancı Ali Kınalı ve Mehmet kardeşlerimiz, Uzun Aşçı ve yardımcısı Şeyh Yurdakul isimlerini unutamadığım arkadaşlarımdır. İdare Memuru Mevlüt Aydoğan ve  Sağlık Memurları Hasan Dayı (Durukan), Hikmet Uğur, Ahmet Kıhtır, Sıtkı Erdem, Veteriner Emin Benli, Tapucu Orhan Soylu ve Erdoğan Sönmezler , Ziraat Teknisyenleri Dilek Akalın ve Halil Ağa (Erdoğan) ’nın kendi alanlarında Darende’ye büyük hizmetleri olmuştur. Çıkış Yusuf, Rasim Kıhtır, Piri Memet, Aslan Durukan ve Ayvalılı Cuma Dayı da isimleri unutulmayacaklar arasında bulunuyorlar. Bu arada Darende’ye ilk kamyonu getiren ve Uluveren Harığı’ndan evine elektrik üreten Amcazadem Hacıkayaoğullarından Hacı Arif Ağa’nın oğlu Mustafa Ulukaya ve Darende’ye ilk otobüsü getiren Abdülkadir Sarı’yı ve Muhittin Şehsuvar’ı da iyilikle anıyorum. Anımsayamadıklarım lütfen beni bağışlasınlar.

Bundan 50 yıl önceleri Darende’de “Dokuzlar” adı altında, resmi sıfatı olmayan, ama sosyal açıdan büyük etkinliği olan, o dönemin ünlü dokuz gencinin oluşturduğu özel bir topluluk vardı. Bu konudaki bilgileri “Zaman Tünelinde Bir Doktor “ isimli kitabımdan aktarıyorum.

 

D O K U Z L A R      

 Dokuzlar deyince dokuz kere düşünmeli

Dokuzlar gurubu dokuz kişiden oluşuyordu. Biri doktor, ikisi sağlık memuru, ikisi ziraat teknisyeni, ikisi bankacı, ikisi de halktan. Aynı düşünceleri paylaşan bu dokuz kişi, aralarında oluşturdukları guruba “Dokuzlar” adını vermişlerdi. Bu, resmi bir kuruluş değildi. Yaşamı, ciddi olmayan yanlarıyla ele alıyorlar ve her fırsatta onunla alay edilebilecek bir konu buluyorlardı. Karışmadıkları şey yok gibiydi. Kulakları biraz fazlaca delikti. İlçede olan biten her şeyden hemen  haberdar olurlardı. Duydukları her konunun onlar için mizahi ve gırgıra alınacak bir yönü vardı. Ancak, kendileri için  esprili ve eğlenceli olan şeyler, bazen, başkalarının üzüntü duymalarına ve  kırılmalarına  neden olabilirdi. Özet olarak, Dokuzlar’ın diline düşmek, o kişi için pek iç açıcı bir şey sayılmazdı. Olaylara kendilerince yorum getirirler ve kendilerinde insanları yargılama hakkını bile görürlerdi. Beni Gürün’de karşılama işinin organizasyonunu da onlar yapmışlardı.

Toplumcu ve uzlaşmacı yapım gereği, çoğu yaşıtım olan, aralarında meslektaşımın ve bir akrabamın da yer aldığı Dokuzlar’la kısa sürede kaynaştım. Onların dostluklarını kazanarak, bir çeşit fahri üyeleri oldum. Böylece, hem önemli bir destek buldum, hem de bu gurubun şerrinden (!) kendimi korumaya çalıştım. Dokuzlar; arkadaşlığın, dostluğun, birlik ve beraberliğin güzel bir örneğini sergilemekteydiler. Esprili ve eğlenceli sözlerle yaşamı daha güzel kılıyorlardı. Darende’ye özgü şive ve deyimlerle kendilerine daha renkli bir dünya yaratıyorlardı. Diğer doktorla benim aramdaki yakınlıklarını da iyi bir şekilde dengelemekteydiler. Bu nedenle, aramızdaki münasebetin iyi gitmesinde büyük katkıları vardı. Darende’ye gelişimde, yaptıkları karşılama, hiçbir zaman unutamayacağım büyük bir incelik olmuştu. 

Dokuzlar, Darende’nin gündeminde uzun süre kaldılar. Hatta zaman zaman gündemi bile.onlar saptadılar. Birkaç yıl süreyle, “Altın Dönemi” denilecek bir dönem yaşadılar. Ancak, her şeyin olduğu gibi, bunun da bir sonu vardı. Doktor arkadaşımızın askere gidişi nedeniyle değerli bir üyelerini kaybetmiş oldular. Sonra da bankacı iki arkadaşları başka yerlere atandılar. Böylece, yoğun ilişkileri yavaş yavaş kopma noktasına geldi ve bir süre sonra da sonlandı. Ama, bugün hala nostaljik bir değer taşımaya devam ediyor.

 

Dokuzların, en çok zevk aldıkları şeylerden biri “Hazeyince Nareleşme” idi. Hazeyince konuşurken espri üstüne espri katarlar, hem güler, hem de güldürülerdi. Özellikle de Halil Ağa, Hikmet Uğur, Hasan Durukan, Dilek Akalın ve Hasan Kurdoğlu bir araya geldiklerinde,  esprileriyle değme güldürü sanatçılarına taş çıkarırlardı.

Darende’nin kültürel değerleri arasında isimleri unutulmaması gereken; Darende eşrafından büyüklerimiz var. Bunlar arasında yaş farkına rağmen aramızda dostluklar kurulanlar ve kendilerine hekim olarak hizmet ettiklerim oldu. Kamil Çomuoğlu büyüğüm tam bir İstanbul Beyefendisi idi. İstanbul’da yaşardı ve Darende’ye geldiğinde beni ziyaret eder ve sohbette bulunmayı esirgemezdi.

Zaloğlu Hacı Rifat çok renkli bir büyüğümüzdü. Onunla yaptığımız içtenlikli sohbetlere doyum olmazdı. Sunguroğlu Ahmet Bey’in kendisi ve Rahmetli eşinin sağlıklarıyla yakından ilgilenmiş ve dostluklarını kazanmıştım. Evlatları Hulusi, İhsan ve Yaşar aramızdaki dostluk zincirini sımsıkı tutmaktalar.

Ilıcaklar, Boynueğriler, Sürenkökler, Çomuoğulları, Ocakçıoğulları, Müdür Ahmetler, Kurdoğulları, İbiklioğulları, Kavlaklar, Ho Bilginler, Özalplar,rozoğulları, Kaalaycıoğulları, Karcıoğulları, Ulular, Aydınoğulları, Özkanlar, Çetinkayalar, Çakırlar, Yıldırımlar, Söylemezler, Bakırcılar, Karaçalılar, Akalınlar, yakın komşu, dost ve arkadaşlarım. Mullasanlar, Cirikoğulları, Papazoğulları, Çörtükler, Gezginler, Ulukayalar, Kayagiller, Kayalar, Güzeller ise yakın akrabalarım. Ben sülale olarak Hacıkayaoğullarındanım. İçinde “Kaya” ismi olanların hepsi benim kendileriyle onur duyduğum amcazadelerim.

Eğitimci-Öğretmen Mehmet Nadir Akalın son olarak görev yaptığı Denizli Milli Eğitim Müdürlüğü’nden emekli olmuştur. Balabanlı Şükrü Güzel ise, Milli Eğitim Bakanlığında “Özgün Eğitim”i ilk kuranlar arasında olup TRT Televizyonunda “Tarih Baba” isimli programıyla bütün Türkiye’nin dikkatini çekmiştir. “Balabansın, büyüksün, sana gönül verenler, ekmeğin bala bansın” dizelerinin sahibi Şükrü Güzel “Türkiye Destanı” isimli destan-şiiriyle ün kazanmıştır. (Bak. Kocatepe’den Dumlupınar’a)

Balabanlı olan annem, Halk Tababeti yapanlardan biri olan “Şaşaman Mehmet” in kızı. Azer Bortaçinov’un kitabında yer alan 305 yıllık kerpiç ev dedemin evidir. Eğer benden bilgi istenecek olsaydı dedemim kullanmış olduğu aletlerin fotoğraflarını gönderebilir ve yaptıkları tıbbi işlemler hakkında bilgi sunabilirdim. Zira o devirde yap Türkiye’nin bütün il ve  işlerin bilimsel açılan yapılabilecek açıklamaları ve değerleri vardır. Bababan’daki aileimiz Karavaizoğulları ve Kırkçıoğlu Sülalesi’ndendir.

Yayın Tarihi
29.03.2013
Bu makale 7043 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!