Corona'nın Derin Şifreleri

Dünya tarihi şekillenmeye başladığı kadim dönemlerde YÜKSEK KUT/KUDRET/GÜÇ, insanların  “Barış, sevgi, eşitlik ve adalet” içerikli bir yaşam biçimini yaşamalarını temenni etmişti… Ancak durum öyle bir hal almıştı ki KUTRET’in temel isteğinin aksine, çok tanrılı dinlerle insanlar köle haline getirilmişti. KUT, bu duruma son vermek istiyordu ve bunun için bir firavunu görevlendirmişti…

  M.Ö 1400 yıllarına gelindiğinde, eski Mısır’da Krallığın başına geçen Akhenaton, çok tanrılı dinleri yasaklamış ve tek tanrılı bir inanç sistemi olan ‘Aton’ dinine geçmişti…  Bu durum ‘sözde’ tanrı adına görev yapan tapınak rahiplerinin işine gelmemiş ve ülkede bir ayaklanmayla Firavun Akhenaton’un sonunu getirmişti. Dolayısı ile tekrar çok tanrılı inanç sistemine dönülmüştü…

Bu çok tanrılı inanç sistemi saltanatı, Firavun 2. Ramses dönemine kadar yaklaşık 200 yıl sürmüştü... Bu kez YÜKSEK GÜÇ/KUT bizzat kralın kendisine değil de halkın içerisinden ‘seçtiği’ biri üzerinden bu meseleyi çözmek istedi… 

Seçilen, O kişi Hz Musa’ydı…

Bu kez Hz Musa, Krallığa rest çekip; çok tanrılı bir dinin olamayacağını belirterek, bir gurup yandaşı ile başkaldırdı… Bundan önce Kral halka rest çekmiş ve tahtından olmuştu; bu kez halktan biri Krallığa rest çekmiş oldu….

Hz. Musa’nın mesajı çok açık ve netti…

Bu mesaj On Emir yani on öğreti içeriyordu…

Ancak, bu durumda, suiistimal edilmiş kralın tapınağında Tanrı pazarlanırken bu kez de halkın içerisinde tek Tanrılı sistem pazarlanır hale gelmişti… (Hatta Hz Musa adına bir de kitap yazılmıştı)

Yani durum öyle bir hal almıştı ki artık her şey birbirine karışmış ve kimi çok tanrıyı / kimi tek tanrıyı / kimi görünmez tanrıyı / kimi ise heykele yükledikleri tanrıyı pazarlamaya başlamıştı…

Tabi bu karmaşık ve karanlık dönem yine halkın içerisinden ‘seçilen bir başka birinin’ isyan etmesine kadar neredeyse bin yıldan fazla sürmüştü…

Bu kez seçilen O kişi Hz İsa idi…

Hz İsa, inanç sistemini somuttan soyuta çevirmeye çalışmış ve tek gerçeğinin “Sevgi” ve “Eşitlik” hakikatine dem vurmuştur… Kendisinden önce, süren karmaşık döneme karşı çıkmış ve tanrının herkesi kucakladığı olgularını anlatarak, durumu özetlemek istemişti…

Ancak, O’nu da öldürdüler… (O’nun da adına bir kitap yazdılar)

Tabi işin derin bir yanı vardı ki bu dönem Roma İmparatorluğu dünyaya hakimdi ve bölgede Yahudiliğe ayrıcalık vermiş ve onların, tek Tanrı dinlerine göz yummuşlardı… Çünkü, Yahudilik kandan geçtiği için onların, bu dini başka toplumlara aktarma riski yoktu. Böylelikle Roma kendi toplumlarına karşı bu durumu bir tehdit olarak görmemiş ve o bölgeye özerklik vermişti… Ancak Roma; Hıristiyan toplumlarını M.S 312 yılına kadar, yani 300 yıl boyunca katletmişti. Peki, Roma İmparatorluğu neden bu katliamları yapıyordu…

Çünkü, Roma’da inanç sisteminde kişiler tanrıydı… Yani kadim Yunan mitolojisinden esinlendikleri çok tanrılı bir sistemi model almışlardı… Bu modele göre ‘Tanrılar Meclisi’ vardı ki bu meclis 12 Tanrı’dan oluşuyordu. Roma’da ki inanç sistemine göre İmparatorlar, Tanrı olarak görülüyor ve onlara tapılıyordu… Hatta onlara kurbanlar bile kesiliyordu… Dolayısı ile soyut olan tek Tanrı’yı savunan ve vicdani değerleri benimseyen, biatı ve köleliği ortadan kaldıran İsa’nın felsefesi, bu düzene tersti…

Tarih M.S 312 yılına gelindiğinde, annesinin öğretileriyle İsevi olarak yetişen Konstantin, Hıristiyanlığı benimsemişti… Babasının ölümünün ardından tahta geçmiş ve İmparator olabilmek için Roma yakınlarında bulunan Tiber Nehri civarında yaşanacak iktidar savaşından önce iki ruhani olay yaşamıştır. İlki bir rüyadır ki rüyasında İsa Mesih’i görür ve ardından savaş meydanına giderken, gökyüzünde  İsa Mesih’in asıldığı Haç işareti sembolüne şahit olur…. Bunun üzerine Konstantin bu durumun,  uhrevi bir işaret olduğunu düşünerek, askerlerin kalkanlarına bu işareti, sembol olarak kazımaları emrini verir… Yaşanan savaşı kazanan Konstantin, savaş öncesi yaşadığı ruhsal işaretleri bir mesaj olarak kabul ederek, (313) İznik konsülünde gerçekleşen toplantıda Hıristiyanlığı ülkesinde resmi bir din olarak kabul eder… Dolayısı ile Roma’nın putperest, mitolojik, pagan ve karmaşık dinine karşı yeni bir oluşumu benimser… Aslında bu kez de KUT/YÜKSEK GÜÇ tarafından bir komutan seçilmiş ve dünyayı kasıp kavuran çarpık, sapkın, putperest veya farklı ritüeller içeren ve sömürgeye dönüşen inanç sistemini ortadan kaldırmak için görevlendirilmişti.

Tabi ki Konstantin bir peygamber değil bir komutan olarak Hz İsa’nın manevi mesajı üzerinden yürümüştü… Yine İznik Konsülü’nde ekümenlik masaya yatırılmış ve Kiliseler, farkında olmadan resmileşmiş ve birlik içine alınmıştı…

Bu durum, Hz. İsa ile devam eden ve tüm dinlere çekilen son rest, Konstantin’nin savaşı ile Roma’da ki Tanrı Kralların sonunu getirecek kıvılcımı yakmıştı. Ancak, yine de konsülde alınan kararlar,  tapınakçılığı tetiklemiş yeni bir putperest zihniyetin oluşmasına neden olmuştu….

Sonuçta KUTSİYET bundan da rahatsız oldu… 

 Yüksek GÜÇ aslında tüm dünyada soyut veya somut bir inanç istemiyordu…!

Yaklaşık 600 yıl daha bekledi ve bu kez de tamda tapınağı işleten bir aşiretin içinden birini seçti… Seçtiği kişiye tam da bu işin merkezinde tüm inanç ritüellerine son kez rest çektirecekti…

Öyle de oldu…

Seçilen O son kişi Hz Muhammed’in ta kendisiydi…

Hz Muhammed’in dedelerinden süregelen akrabaları, Kabe Tapınağı’nı işletiyor ve gelenleri para karşılığı içeriye alıyor veya orada bulunan minyatür putları gelenlere satıyorlardı…  Hatta, dedesi hazine niteliğinde ki (bugün zemzem diye tabir edilen) suyu Kabe’nin içinde bulunan Büyük Tanrı PUT, İL-LAH adına parayla satıyorlardı…

İşte tamda bu işin zirvesinde Kabe’nin işletmecisi(Koruyucusu) Abdulmuttalip’in Torunu olan Hz Muhammed, yaşananları hazmedememiş ve bu duruma son vermek için bir gurupla burayı basmıştır…

Kabe Fethi diye adlandırılan bu olayda, Hz Muhammed tamda istenildiği gibi bu baskında, tüm inanç sistemlerine rest çekmiş ve burada bulunan, devirdiği bir putun üzerine çıkarak, şu sözü söylemiştir, “Hak geldi batıl zail oldu. Muhakkak ki batıl yok olup gidicidir” şeklinde haykırdı…

Sözlerine şu cümleyle devam etti, “Doğu da Batı da (tüm yeryüzü) Tanrı’nındır. Yüzünü (içsel yön) nereye çevirirsen çevir Tanrı işte oradadır”  …

 Ardından şöyle haykırdı, “Sizin tek yolunuz(Din) Barış(İslam) içerisinde yaşamaktır… Yani yolunuz (dininiz) barış ve huzur içinde yaşamaktır. Tanrı ne tapınaklarda ne de belli bir mekanda değildir. Artık, kendinize gelin” …

Evet, gelinen noktada değişen bir şey olmadı… İnsanlık, aksine inat yapar gibi yine nerede tapınak var ise akın akın gidiyordu…

İnsanlık bir türlü anlamak istemiyordu…; Tanrı kavramı mabetlerde, tapınaklarda değildi…! Son uyarı Hz Muhammed üzerinden yapılmıştı ama yine de insanlık anlamıyordu…!

Durum öyle bir hal aldı ki insanlar, kendi elleri ile inşa ettikleri yerlere ‘Tanrı’nın evi’ adını veriyorlardı… Yaptıkları en önemli hata ise sanki Tanrı sadece bir kavmin veya bir milletin Tanrı’sı oluşmuştu…

Dolayısı ile artık ayrı ayrı inanç sistemleri oluşmuş ve bunlar da kendi içerisinde (Mezhepler) bölünerek iktidar ve güç kavgasıyla kasıp kavruluyordu…

Hz. Muhammed’in restinin ardından, neredeyse beş yüz yıl geçmiş ve önce İspanya ve Portekiz’e Müslümanlar tarafından saldırılar ve işgaller başlatılmıştı… Ardından takip eden yıllarda Papa’lığın organizasyonu ile tarihe Haçlı seferleri şeklinde geçen, din savaşları başlamıştı… Artık dünya aynı Tanrı adına savaşıp birbirlerini yemeye başlamıştı…

Artık, geldiğimiz noktada din adına savaşlar, bugün bile devam etmektedir… Maalesef, dünya tarihinin en eski siyasi oluşumu olarak kabul gören bu olgu ilk çıkış noktasından her geçen dönem daha da karmaşık bir hal alarak, sonuç vermeyecek şekilde düğümlenmiştir… Çünkü, insanda bulunan genetik, hayvani ilkel dürtü bir türlü değişmiyor(Sürü psikolojisi/sürü lideri) illaki güvende hissettiği bir güce tapmak istiyordu…

Yukarıda bir kronoloji şeklinde çok kısaca izah etmeye çalıştığım meselenin, ilk çıkış noktasında(Antik dönem)  aslında insanlığın BİLİM ve İLİME yönlenmesi istenmiş; toplumun yaşam şeklinin ise BARIŞ ve SEVGİ’nin anayasal kural olması beklenmişti…  

AMA OLMADI…!

Son, uyarının devamında geçen 1500 yılın ardından, bu kez dersini hala alamayan insanlığa bugün, farklı bir rest çekilmiştir… Yine bugün insanlık; din, ırk, dil milliyet ayırt edilmeden insan, ortak akılda birleştirilmiştir…

Tapınaklar(Tüm) boşalmış ve bu yerlere gidenlere karşı ağır yaptırımlar uygulanmaya başlamıştır. Tüm insanlık kendi evlerinde inzivaya çekilmiş ve bir Sufi’nin bilinç aydınlanması yaşamak için her şeyden el etek çekip sabırla metanet gösterdiği bir şart oluşturulmuştur. Herkes, kendi içsel dünyasına döndürülmüş ve kendisini sorgulama fırsatı verilmiştir. Bu durum birçok insanda yüksek bir bilinç kazandıracak ve gelecek yıllar için akılda sorgulamayla birlikte, ŞUUR DEVRİMİ yapılmasına kadar gidecektir…  Sonuçta Nefs-İ Kamil olma yolunda kıvılcım yakılmıştır…

Peki, şimdi bundan sonra ne olacak ve YÜKSEK GÜÇ neyi planladı…

Gelin şimdi bir komplo teorisinde bulunarak meseleye fantastik çerçeveden yaklaşalım…

Dünya, yönetim şekli ile tek merkezde toplanacak…

Tüm inanç sistemlerinin temelinde yer bulan Ahir/Zaman dönemine geçilecek… Mitolojik efsaneler dahil olmak üzere, kadim dinlerin içerisinden alıntılar yapılarak, bir model belirlenecek… Bu modele göre Tanrılar Meclisi oluşturulacak… Yani 1+12+300 kişiden oluşacak bu meclisin (halk tarafından bilinmeyecek) temel felsefesinde Tanrı’yı temsilen 1 kişi 12 yardımcısı ve her devleti temsilen 300 devlet başkanı bu mecliste yer bulacak…

Bu meclis, tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil ve tek DİN’i benimseyecek…

Peki bu sisteme entegre edilecek DİN ne olacak ?...

Bütün dinlerin tüm ritüelleri kaldırılacağı gibi tüm tapınaklar kapanacak…

Yerine MEVLEVİLİK getirilecek… Yani Mevlana’nın soyut insancıl sevgiye dayalı felsefesi dünya insanlarının yeni felsefesi haline getirilecek…

 Diğer maddelerin içeriğini yazmak yazıyı uzatacağı için girmek istemiyorum… Ancak, 313 meselesini merak edenlere kısa bir anekdot vermek istiyorum. İslam terminolojisinin içerisinde yer alan inanışa göre Mehdi ve ordusu 313 kişiden oluşur… Bu oluşum da 1 Mehdi 12 yardımcısı ve 300 kişiden oluşan ordusu vardır… Hıristiyanlık da ise kurtarıcı İsa ve 12 Havarisi bulunmaktadır… Yine Şia inancında 12 imam kültü vardır…  Eski yunan mitolojisinde yine 12 tanrı dünyayı yönetir...  Tabi bunlara ek olarak tarihte 313 İznik Konsülü olarak geçen bir milat vardır ki burada alınan kararla putperest inanç reddedilmiş ve yeni bir milat başlamıştır. Yine bu tarih ezoterik bir anlam içerir ki rakam uhrevi olarak kabul edilir… (Daha çok detay verebilirim ancak bu kadarı yeterlidir…)

İnsanoğlu bilmelidir ki DİN kelimesinin gerçek anlamı YOL/YASA/YARGI demektir… Bu soyut yolun başı da sonu da insanın aklı ve vicdanı arasında kurduğu şuurlu bağdan oluşur... Yine bu yolun sahadaki fiziki karşılığı ise ilim ve bilimdir…

Bu anlayışın ötesinde bir sistem geliştiren kişi ve toplumların, süreç içerisinde sefalete sürüklenerek hüsranla biten bir finali yaşadığını tarihi olguları iyi okuyarak görebilirsiniz...

Geldiğimiz noktada; yaklaşık 2035 yılına kadar sürecek bir altyapı çalışmasının rüzgarlarından tüm dünya insanlığının etkileneceğini öngörüyorum…

 Bilinmelidir ki küresel güç veya üst akıl gibi benzer yapıların dünyayı dizayn ettiğini sanılmasın…

Bu dizaynın sahibi YÜKSEK GÜÇ’ün ta kendisidir…

Yine bilmelisiniz ki yukarıda da belirttiğim teoriye göre BİZ ,‘O’ YÜKSEK GÜÇ’ün millet olarak neferleriyiz…

Yayın Tarihi
05.04.2020
Bu makale 2554 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!