Çoban iti gibi

Seçimler yaklaştı, dananın kuyruğu kopacak, o nedenle Antalya savaş meydanı gibi harap, hizmet kasıtlı bekletildi o zaman. Asfaltlara baktığımda katmanlar sayılamayacak kadar çok, paralarımız gömülüyor sürekli, yazboz tahtasıyız. Siyaset makyajından her taraf nasiplendi, köstebek dolaşmış sanki. Gerçi bu kadar hızlanmayın toplum olarak çalışanları sevmeyiz, çünkü alışık değiliz, gözlerimizi yaşartmayın Allah aşkınıza. Kimileri de politika hastalığına tutulmuştur, seçimlerde kaybedeceklerini iyi bildikleri halde adaylıklarını yine de koyarlar, eh adları anılsın, medyada sıkça bahsedilsin, yatırım işte…
  Çalışkanlıktan söz açılmışken düşüncemi kaleme döküp anlatmalıyım: Üç günün ikisinde mutlaka kadın haklarından dem vurulur, her tür kurumda kadının bulunması halinde düzen-saygı-disiplin getirildiği savunulur. Hal böyleyken kadının başarısı hazmedilmez ne hikmetse, ezilmeye, hatta daha ileriye gidilerek onun emeklerinin üstüne basarak yükselmeye ve hazıra konmaya çabalanır, utanmadan, sıkılmadan hem de! Saçı uzun aklı kısaların, eksik eteklerin idaresinde çalışmak zor gelir hazımsızlara elbette ki! Şu akıldan çıkarılmamalı ki, bir alanda yangın çıkarsa eğer, alevler ağaç seçmez, yaşlı genç kül eder hepsini, arkada yalnızca kara isler bulaşır, selde de benzerlik sergilenir, kumlarla molozlar gider, geriye yalnızca kayalar kalır. Yıllarca devlette görev almış, sonrasında emekli olmuş dostumun birisi şöyle dedi gülümseyerek: “deli divane yırtındığım, işimi aksatmadığım yıl ihtarla cezalandırılmışken, sadece imzaya gittiğim aynı kurumdan bir başka yıl iftihar belgesiyle onurlandırıldım.”
  Ortada işte, bu ülkede memur zihniyetiyle sabah sekiz, akşam beş dükkânı kapatanları takdir ederler, gecesine gündüzünü katan, kısaca özverilileri sevmezler, ayağından aşağıya çekerler ki tırmanmasınlar diye. Kısacası çoban iti gibi ne yer ne yedirirler.
  O halde kendimizi yıpratıp sağlığımızı bozmayacağız, “devletin malı denizmiş, şimdiye dek uyuyormuşum” deyip o deryada bol bol yüzüp çimeceğiz, yoksa emir kullarına, tansiyonu zıplayanlara, bu uğurda hayatını yitirenlere vallahi de billahi de madalya takmıyorlar! Daha abartılısı, üstüne üstlük kimileri, hocanın kulağınıza ezanla okuduğu isimlere karşı bile önyargılı, gıcık kapıyorlar adeta, hani şimdilerde moda var ya, ünlü veya ünsüz harflerin kişi yaşamındaki etkisi konuşuluyor sıkça, ondan mütevellit ileriyi görüp çocuklarınıza ad koyarken tüm alfabeyi gözden geçireceksiniz. Hele aynı adla iki kişinin orada uğur getireceğinin ve aralarına geçilip dilek tutulması durumunda her isteğinizin gerçekleşeceği de hurafedir.
   E-ee vatandaş tuhaftır her lafı kaldırmaz, ana avrat söversiniz, bi de sağarsınız seslenmez ama aynı cinsle özdeşleştirdiğinizde küplere biner, biz yalnız, dolambaçlı cümleleri tezce kavrayamadığımızdan, leb demeden leblebiyi anlamayana direk söylenmelidir övgü de yergi de. Uzun lafımın özü: Müstehak!
 Bu bağlamda: Köyde sahipli bir boğa vardır, arzulu, güçlü, besilidir, ondan soylu yavrular elde eder Rıza Efendi. Ahali, muhtarlıkla teşebbüse geçerek boğayı köyün maaşlı hayvanı durumuna getirir. Lakin boğanın eski performansından eser kalmamıştır, yan gelip yatmaktadır. Rıza Efendiye başvurulur, sebebi sorulduğunda:
  “Ne bekliyorsunuz ki, o artık devlet memuru!” der.

Yayın Tarihi
02.02.2014
Bu makale 8210 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!