Büyük Türk Milletine

İlk olarak, ne olduğu tam olarak bilinmeyen bir “Açılım” sözcüğü ile başlatılan, sonunda “Kürt Açılımı” nda karar kılınan, “Analar ağlamasın” söylemiyle desteklenen ve “Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’nın değiştirilmesi” noktasına getirilen çok hatalı bir politika ile ülkemiz çok tehlikeli bir mecraya sürüklenmiş bulunmaktadır.

Bir taraftan da; ordumuz, yargımız ve diğer anayasal kuruluşlarımız yapılan siyasi ve emperyalist baskılarla kontrol altına alınmış ve normal işlevlerini yapamaz hale gelmişlerdir.

Bu arada yurtiçi ve yurtdışı odaklardan beslenen ve İmralı’dan yönetilen terör olayları had safhaya getirilerek, terörü sonlandırma adı altında “Siyasi çözüm” formülü ortaya çıkarılmış ve ülke yönetimi buna angaje edilmiş bir duruma getirilmiştir.  

Gelinen noktada vatanseverlik suçlanır hale gelmiş, teröre karşı mücadele eden kahraman askerlerimize “hain” damgası vurulmuş ve hazırlanan birtakım senaryolarda yazılan suçlamalarla adeta yargısız infaza tabi tutularak tutuklanmış, hazırlanan milyonlarca sayfalık iddianamelerle adil bir yargılamanın yapılması adeta imkansız hale getirilmiştir.     

Gelişen bütün bu olaylarda ABD ve AB emperyalizmin parmağı olduğu düşünülmelidir. Aslında bütün bunlar, asırlar boyunca Hristiyan Alemi tarafından sürdürülen ve Türk Ulusu’nu yok etme amacı güden “Haçlılar Savaşı” nın devamı niteliğindedir. 

Bu durumlardan yararlanmak isteyen ve 90 yıldır cumhuriyetimizin kuruluşunu içine sindiremeyen Karşı Devrimciler harekete geçerek, kafalarındaki şer planlarını gerçekleştirebilme fırsatı yakalamışlardır. İç siyasetteki çıkar kaygıları ve kazanma hevesi, bu gerçeklerin görülmesini maskelemiş, iktidarı ve muhalefetiyle izlenen bilinçsiz bir politikayla, ülkemiz son derecede tehlikeli bir virajın başına getirilmiştir. Burası, ne yazık ki, bilerek veya bilmeyerek sürüklendiğimiz bir bölünme noktasıdır.

Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına alanlar, milliyetçileri ırkçılıkla suçlamaktadırlar. Oysa söz konusu edilen milliyetçilik Atatürk Milliyetçiliğidir ve anlamı her türlü ırk, etnik köken ve inanç ayrımcılıklarına karşı olmak demektir. Esasen mevcut Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrımcılık anlamına gelen tek bir sözcük bulunmamaktadır. Bu anayasada Kürt kökenli olmak azınlık olarak sayılmamış olup, Kürt kökenli vatandaşlarımız ile Türk kökenliler arasında yasal hiçbir ayrıncalık bulunmamaktadır.

Bu konuda ortaya atılan görüşler ve yapılan yakınmalar, tabandaki sade Kürt kökenli vatandaşlarımızın görüşleri olmayıp, tamamen bölücülük yaratma çabasında olanların bahaneleridir.

Coğrafi şartların meydana getirdiği tarihsel olumsuzlukların faturasının Türk kökenli vatandaşlara çıkarılması kötü amaçlı ve bölücülerin yarattıkları yapay bir siyasetin ürünüdür. Tarihsel süreç içinde oluşmuş, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlardaki olumsuzlukların giderilmesini istemek her vatandaşın hakkıdır. Nitekim son çıkarılan yasalarla bu konularda son derecede önemli adımlar atılmıştır. Ancak bunlar bölücülere verilmiş tavizler olarak görülmemeli, devletin vatandaşlarına sağlaması gereken eşitlik ilkeleri içinde değerlendirilmelidir.

Terörü durdurma çabaları maalesef çok kötü bir noktaya getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ile İmralı ve BDP arasında yapılan görüşmeler; adeta bir kriz masası oluşturulmuş ve bunun başına da terörist başı oturtulmuş gibi bir görüntü arzeder hale gelmiştir. Bu asla kabul edilemez bir durumdur.

Terörün son erdirilmesinin ilk şartı, terör örgütünün silah bırakarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin  adaletine sığınmak üzere teslim olmasıdır. Ancak bundan sonra, genel veya yerel bir af düşünülmesi dahil bir uzlaşma düşünülebilirdi. Bu yapılmayarak, Türk Milleti’nin onurunu zedeleyecek beyan ve uygulamalarla hareket edilmesi son derecede hatalı olmuştur.

Terörist başı ile varılacak uzlaşmadan sonra, Anayasa değişikliği ve referandum gibi zorlamalar, ülkemizi daha çok bir bölünme noktasına sürükleyecektir. Oysa ulusumuzun ve ülkemizin bölünmeye değil, daha çok birleşmeye ve kenetlenmeye gereksinimi vardır. Anayasa değişikliği ve referandum girişimleri, halkımızın huzur içinde olacakları bir ortamın sağlanmasından sonraya bırakılmalı ve bu günün gündeminden çıkarılmalıdır.

Gelinen bu yerde iktidar kadar muhalefetin de payı ve sorumlulukları vardır. Bu mesele, bir taraftan kavgacı bir tutum görüntüsü altında hamasi nutuklar atılırken, diğer taraftan el altından destek verilen “Tavşana kaç, tazıya tut” politikasıyla çözüme kavuşturulamaz. Kaçak güreşmekten vazgeçin. Görüşlerinizi açık ve net bir biçimde, bu milletin hayrına olacak şekilde ortaya koyıun.   

Bu ülke hepimizindir ve bu ülkede yaşayan herkesin, ülkemizin  huzur ve sükuna kavuşturulmasında payları ve sorumlulukları var.

Bu huzur ortamının sağlanabilmesi için, Karşı Devrimcilerin uyduruk senaryolarıyla açılmış davaların, gerçek suçluların yargılanmasını sağlayacak bir biçimde yeniden ele alınmaları ve en azından suçu sabit görülmeyenlerin tutuksuz yargılanmaları ve halkın seçtiği milletvekillerinin TBMM’ne dönmelerinin sağlanması gerekmektedir.

Geçmişte yaşananlardan öç alma ve intikam duygularıyla hareket edilmesi bir devleti yönetenlere yakışmaz. Eğer bu yola gidilecek olursa, yüzyıllar öncesine uzanan birtakım dosyaların açılması durumu hasıl olur ki, bu asla istenecek ve izlenecek bir yol değildir. Bu gibi şeyler sadece iç ve dış düşmanlara ülkemizi bölme fırsatı verir.

Çok iyi niyetlerle ele aldığım yazımı, daha fazla uzatmadan sonlandırmak istiyorum.İktidarı, muhalefeti, politikacısı ve her meslek grubundan insanıyla, hangi kökenden gelirse gelsinler tüm milletime sesleniyorum.

Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Şimdi birleşme zamanıdır. Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.”

Değerli politikacılar, lütfen bir süre için siyasi hırslarınızdan sıyrılın, çıkar duygularınızı bir tarafa bırakın ve birbirinizle kavga etmekten vazgeçin. Bir araya gelin, oturun, uzlaşın. En geç bir yıl sonra bir erken seçimden söz ediyorsunuz, biraz özveride bulunun, gerekirse bir uzlaşma hükümeti kurun, en azından aranızda bir uzlaşma protokolü yapın. Sizin çekişmeleriniz, kökenleri ne olursa olsunlar, en çok zararı bu ülkeniz masum insanlarına vermektedir. Unutmayınız ki; hepimiz bu milletin bireyleriyiz ve başka Türkiye yok.

Sevgili Milletim, size de önerim var; politikacıların etrafında toplanmayın, onları alkışlamayın, kendinizi onların siyasi çıkar duygularına alet etmeyin. Lütfen bir süre için onları yalnız bırakın. Hatta yapılan kamuoyu yoklamalarına da katılmayın. Onları yalnız bırakınız ki, sakin düşünme ve sağduyularıyla hareket etme fırsatı bulsunlar. Unutmayınız ki, demokrasi ile yönetilen ülkelerde en büyük güç halktır. Verdiğiniz destekle pazı politikacıları orantısız güç sahibi kılarak yanlışlıklar yapmalarına neden olmaktasınız. Oysa sizin bu ülkede huzurlu ve rahat yaşayabilmekten başka bir beklentiniz yoktur. Politikacıları meydanlarda alkışlayarak onlara güç kazandırmak yerine, kendi gücünüzü ve hakkınızı seçim sandıklarına atacağınız oylarla gösteriniz.

Son sözüm şu; Biz imtiyazsız sınıfsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bireyleriyiz. Cumhuriyetimizin temel ilkelerine yürekten bağlıyız. Milli değerlerimizin koruyucusu ve kollayıcısıyız. Her türlü ırkçılık, etnik köken ve inanç ayrımcılıkların karşıyız. Biz et ve tırnağız. Biz kardeşiz. Bölücülerin oyununa gelmeyelim. Topraklarımızı bölmek isteyenlere fırsat vermeyelim. Unutmayalım ki başka Türkiye yok !…

Bu çağrımı size özellikle Çanakkale Savaşımızın bu çok anlamlı kutlama gününde yapıyorum. En derin sevgi ve saygılarımla…

 

Yayın Tarihi
18.03.2013
Bu makale 6179 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!