Büyük Bir Eser?

Akseki için son yarım asrın, en büyük kültür olayı ve girişimi, hiç şüphesiz “Ben Akseki’yim” kitabının yayınlanması ve tanıtımı olmuştur.

Küçük bir kasaba görünümünde kabuğuna çekilmiş Akseki ve çevresinin geçmişini, unutulmaya yüz tutmuş tarihini, kültürünü gelecek kuşaklara taşımanın, vaz geçilemez bir hizmet olacağının bilincinde olan, ileri görüşlülüğü yüksek, lider konumundaki Aksekililer, başarıya ulaşmanın yolunu iyi biliyorlardı ki, ünü yurt dışına ulaşmış bir sanat adamından projeyi sahiplenmesini istediler ve desteklerini sürdürerek bu başarıya ulaştılar.

Fotoğraf sanatçısı Atilla DURAK,  bir çoğumuzun internette “Ebru” adını tıklayarak eserini ve  yurt dışına taşan ünüyle tanıdığımız mütevazı bir insan. Sanatçının çalışma arkadaşları Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Kemal Demirtaş, Celâl Güzelyürek ve Ümit Durak ile üç yıl boyunca, bizlerden daha çok Aksekili oldular.  Binlerce km. yol  katettiler. 32 başlık altında, 41 akademisyene makaleler yazdırdılar. Koltuk altında taşınamayacak, 596 sayfalık; ancak, masa üzerine konularak okunabilecek, ağır,  içeriği zengin eşsiz bir kitap oluşturdular.

Yoğun çalışmalar sonucu yayına hazırlanan geniş kapsamlı kitap, sabırsızlıkla ve merakla bekleniyordu. İstanbul- Beyoğlu’nda, 23 Aralık 2015 günü, kitapta yer alan fotoğraflarla Tanıtım Sergisi düzenleneceğini, ayrıca Aksekililerin yoğun olduğu kentlerde düzenlenecek sergilerden sonra, Akseki’de sürekli olarak korunacağını ve  kitabın sergilerde satışının da yapılacağını öğrendik. Serginin bulunduğumuz kent’e gelişini beklemeden kitaba ulaşma yolunu da bulduk. Tahminimizden ve anlatılandan daha görkemli bir eserle karşılaşmanın sevincini hep birlikte yaşadık.

Binlerce kişinin izlediği, yabancı turistlerin dahi hayranlıkla izlediği serginin İzmir- Karşıyaka’da tekrarlanacağını öğrendik. Ege bölgesindeki yakınlarımıza da anımsattık. Sıra Antalya’ya gelmişti. Sergi gibi, kitap gibi görkemli 1500 sergi davetiyesini, severek, gurur duyarak, uygun bulunan adreslere ulaştırdık. Antalya AKM’nin  girişinde oluşturulan panolara konularak ışıklandırılan, her biri hayranlık uyandıran, tablo niteliğindeki fotoğrafları izleyenler yöremizin ne kadar da güzel ve gezilmeye değer olduğunun farkına vardılar; kitabı incelediler; anı defterine izlenimlerini yazdılar. İlk gündeki açılışa,   Belediye Başkanlarının, Milletvekillerinin katılımları, Akseki Türküleri folklor ekibinin gösterileriyle kalabalık ve renkli bir açılış töreni gerçekleşti. Duyarlı arkadaşlarımızla serginin açık kaldığı süre içinde, Derneğimiz Genel Sekreteri Rasih Kaplan’ı yalnız bırakmadık; ziyaretçilerle sohbet etme imkânı da bulduk.

Antalya Sergisi’nin açılışında, projenin fikir babalarından ve en büyük destekçisi Metin DURUK, oluşumun sahibi ve üstlenicisi Akseki Eğitim Hayratı Derneğinin İktisadi İşletme Şirketi’nin Başkanı Mahmut Atom DURUK, önceki dönem Antalya Millet Vekili Tayfur SÜNER, Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Yalçın ÇETİN, Akseki’den Belediye Başkanımız İsmet UYSAL ve beraberindekiler de bulundular. Açılış akşamı, Antalya Gaziantep Restoran’daki  Şükran Yemeği’nde, projede çalışanlarla, kitapta makaleleri bulunan bilim adamlarıyla birlikte olundu ve kendilerine plaketleri sunuldu.

Burada yapılan konuşmalarda, kültür ve hizmet çalışmalarının birinci aşamasının başarıyla tamamlandığı, önümüzdeki süreçte de devam edeceği vurgulandı. Bundan böyle, Akseki yol kavşağındaki,   “Ticaretin Başkenti” tabelası yerine; “Kültürün Başkenti” yazılmasının daha uygun olacağı da söylendi.

Başarının baş organizatörü, Atilla Durak’a, bu güzelliklerin nasıl gerçekleştiğini sordum. İçtenlikle yanıtladılar.“Büyük girişimler, büyük liderlerin yetenekli kişilerle yola çıkılıp, büyük harcamalar yapılarak ancak sonuca ulaşabilir.dediler.

Sergiye özgü Pano…

Sergiyi izlemeye gelen konukların çoğunluğunun dikkatlerinin görkemli tablolara yönelmesinden olacak,  girişte siyah zemin üzerine, beyaz harflerle yazılmış, özgün bir sunum yazısı pek fark edilmedi; gözlerden kaçtı.  Birbuçuk mertre boyundaki panodaki yazının yeterince okunmadığını   izledim. Belki de  fotoğrafları temaşa etmenin cazibesiyle, okunması ihmâl edildi; ama,  Atilla DURAK’ın sanatçı duyarlığıyla yazdığı bu pano, bizden biri olduğunu kanıtlayan bir anlatım idi. Bu yazının, büyük kentlerde yaşayan hemşerilerimde,  yöremizde yaşama fırsatına sahip insanımızda, memleketimizin ihtiyaç duyduğu farkındalığı anımsatacak  önemli bir mesaj olduğunu düşündüm. Kitapta yer almayan, Sergi için yazılmış duygulu anlatımın, büyük bir bölümünü aynen aktarıyor, bana hak vereceğinize inanıyorum…

Toroslar’da Mekan. Akdeniz’de zaman Ben AKSEKİ!yim

…ilk bağ bozumlarını hatırlıyorlar belki de, kara üzümün boyasıyla kızaran ellerini…  Akseki bezlerini;  analarının, nenelerinin uykusuz gecelerde dokuma tezgâhlarından çıkardıkları sesleri duyuyorlar. İlk ata binişlerini hatırlıyorlar belki de… Ablalarının, ağabeylerinin kaşık ve def eşliğinde söyledikleri Akseki Türküleri kulaklarında halen… Akseki mahallelerinde dolaşırken, dabakhanelerinden  gelen deri kokusu sinmiş zihinlerine… Bademli şimşir kaşıklarının düğünlerdeki tınısı halen kulaklarında… Oynadıkları  o ilk kaşık oyunu da… Düğmeli evin işlemeli tahta kafes penceresinden göz alabildiğine uzanan Toros Sedir’leri arasında,  şifa için topladıkları kekiklerin yaydığı kokuyu unutmak mümkün müdür ki?  Dağlarında yürürken farkında olmadan üzerlerinde koştukları, yüzlerce yıldır sapasağlam duran Selçuklu yollarını zihinlerine kazımışlar bir kere… Tarihe meydan okuyan Roma kalıntıları bir film şeridi gibi… Ya o baharla gelen, doğa mücevherleri kardelenlere ne demeli?  Ne kadar zengin mişiz, ne de güzel mişiz geçiriyorlar içlerinden özlemle,  yaşadıkları şehrin ruhlarını yutan günlük karmaşasında… “İlk fırsatta diyorlar, ilk fırsatta gideceğim, doğduğum, oturup düğmelerini saydığım evi görmeye, ak seki taşların üzerinde yürümeye, çağların bıraktığı taş anıtlarla iç içe girmiş ata mezarımı ziyarete… Çünkü Ben Akseki’yim, çünkü Ben Akseki’yim.”

“Ben Akseki’yim” kitabı üç yıllık özverili bir çalışmanın, bu projeye inanan, sevgi ve şevkle çalışan büyük bir ekibin, imecenin hikayesidir. “Ben Akseki’yim Projesi” Anadolu’nun çok özel bir noktasındaki Toroslar’ın içinde, insanlığa, doğaya, hayvanlara, tarihe binlerce yıl ev sahipliği yapan ilçenin bilgiyle, kağıtla,  kalemle, fotoğrafla buluşma, belgelenme  serüvenidir.  “Ben Akseki’yim” çalışması tarihe kayıt düşme, unutulanları hatırlama, görmediklerimize bakmaktır;  ne kadar zenginmişiz, ne de güzelmişiz pişmanlığıdır.

“Ben Akseki’yim” bu bölgenin görsel ve yazılı hafızasıdır. “Ben Akseki’yim”  bölgenin geçmişi,  bugünü, geleceği üzerine söz söylemek isteyenlerin  birlikteliğidir…”

Sergiyi gezenler, bu güzelliklerin büyüsüne kapıldılar. İzleyenler, ustalık gerektiren panoramik yöre görüntülerini,  Cemerler Mahallemizdeki  elek ve çan ustalarını, ünlü Ressam Renoir’ın tablosunu anımsatan,  gururla gülümseyen Hocaköy’lü demirci ustasını,  Bodamya Kaşığının oluşum aşamasını, kekik yağınının ilkel damıtım düzeneğini,  semerciyi, ayakkabı tamircisi Nebi Ustayı , terk edilmiş Sarıhacılar sokaklarının hüzünlü görüntülerini ve yaşama dönüş  beliritilerini ayrıca,  kış günülerinde gidilemeyen yaylalarımızın o hallerini; üç gün bekleme zahmetine katlanılarak görüntülenebilen dağ keçilerini, taş ağılı belki de ilk kez gördüler…

Fotoğraflar izlenilirken, boyutları, kalıcılığını sağlayacak kullanılan malzeme ve çeşitliliği,  teknolojik gelişimler, fotoğrafçılığın ulaştığı aşamayı da gösteriyordu.

Kitap, bir Başvuru - Başucu  Kitabı mı?

Sergiye konu olan, “Ben Akseki’yim” görkemli kitabın sayfalarını hayranlıkla çeviren katılımcılardan, hem fotoğrafları izleyip, hem de kitabın editörlerinden Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Kemal Demirtaş’ın “Aslı gibidir” başlıklı , özgün anlatımının büyüsüne kapılıp okumaya başlayanlar olduysa da, değil birkaç saatte, günde ve ayda ancak,özümsenerek okunabilecek yoğunluktaki kitabı, ben de henüz tümüyle okuma imkânı bulamadım.  Ancak, kitabın 37.sayfasında Yazar; yöremizin antikçağda ki önemine değinerek,  pek fazla ekonomik bağlantısı olmasa da  kaderinin Antalya’ya bağlılığından, yöremizin geçit veren Toros’lar üzerindeki konumundan  söz ederek; “Kış  aylarında altı-yedibin aracın geçtiği, bu han kapılarının eşiğini yaz aylarında günde ortalama otuzbin araç aşındırır. Yakınken uzağı yaşar Demirciler, Fakılar, Hacıilyas, Boğaz Mahalleleri. İçinden çıkılması zor bir çelişkiyi barındırır, ulaşmaya ve ulaşılmaya olan tarifsiz hasretin kaynağı.  Anayola ulaşılsa ne için, neyden vazgeçilecek? … Kısa vadede edinilen “kazanç” süreç içinde neleri kaybettirecek, ya da bu kaybı yaşamamak için, ne kadar ve nasıl dayanılabilinecek? Bunlar Akseki’nin “herhangileşmemesi” gerektiğine inananların zihnindeki en önemli sorunsaldır. Hele de ulaşıp, yoğunlaşılan yerlerin neye dönüştüğünü yakın çevrede, rahatlıkla gözlemleyebilirken…” diye, uyarıyor bir bakıma. Geleceği görüyor; “örneklerini de görün.” diyor. Yöremizin hangi mahallesinden  yöresinden olursak  olalım; yeni tanıştığımız bir kişinin;  “Nerelisin? “ Sorusuna, gurur duyarak verdiğimiz cevap olan, kutsal ismi temsil eden öz yurdumuzu, yaşanmışlığıyla, kültürüyle, yozlaştırmadan korumak zorundayız. Yeni yerleşim yerleri, konut gereksinimleri için, yüksek okul kampusleri için, anayol yönünde değil, merkez kasabayla ekonomik ve sosyal bağlantı kurma zorunluluğunda kalınacak, doğudaki yerleşim alanları, boşalmış mahalleler ilk seçeneğimiz olmalı. Değilse, “büyüyoruz” derken yozlaşırız; “herhangileşiriz” sıradan bir kasaba oluruz ki, sorumluluğumuz büyük olur, Aksekimize yazık olur.

Kitapdaki uzman görüşlerini yansıtan makaleler, yöremizin ekonomik ve sosyal gelişimine de ışık tutacak niteliktedir, yeni ufukları işaret etmektedir; yararlanılmalı, “başvuru ve başucu” kitabı olarak değerlenilmelidir…

Akseki dışından Uzman Görüşleri…

Kitap için, “Aksekili olmayan bilim adamlarının, Aksekili duygusallığından  etkilenmeden araştıran, yazan uzmanların anlatımlarını içerir, gerçekcidir” Demek de mümkündür. Kitap, “kültürümüz yozlaşıyor, atalarımızın başarılarla dolu yaşanmışlığı yok oluyor…” yakınmalarımıza cevap;  aslına dönüşün ve arayışın görkemli bir çabasıdır. Yöremizi sahiplenmenin bir başlangıç hareketidir. “Aksekiliyim” diyen ve gururlanan herkesin, çocuklarına ve gelecek kuşaklara ulaştırmak zorunda olduğu bir belgedir. Kitap, Derneğimizin İktisadi Şirketi’nin öz verili katkılarıyla gerçekleştirilmiş bir eserdir. Kitabın, derneğe ve Şirket’e külfet getirmeden,  özverili sponsorların katkılarıyla  gerçekleştirilmiş bir eser, olduğu duyumunu  da aldık; ayrıca,  satışından kâr amacı güdülmemiş olduğunu da… Kitabın öneminin ve değerinin bilincine varılarak ilgi duyanlara  ulaşması için de,  250 TL.karşılığında pazarlanması kararlaştırılmıştır. Kitaba nasıl ulaşılacağının da, ayrıntılarıyla açıklanacağını sanıyorum.

Kitap, bir başlangıç, bir kültüre sahip çıkma hareketidir. Belki de, bazılarına göre, beklentilerin tam yanıtı değildir;  eleştirilere de açıktır; yeni girişimlere, hareketlere neden olabilecek bir başlangıçtır.  Ama, “her şeyi ben bilirim.” yanlışlığına düşülmemiştir. Kültür hareketinin birer parçası olan, koleksiyonları hazır, müzelerimizin kuruluş ortamının , uzman görüşleriyle oluşma fırsatları  da doğmuştur; büyük eseri oluşturanların bu konuyu da önemseyeceklerini umuyor, bekliyoruz; oluşumlara katkıda bulunanları ve olacakları kutluyoruz…

AKSEKİ TİCARET DİLİ…

Kitabın yazılarının uzman akademisyenlerce yazıldığından söz etmiştim. Ama, Aksekililerin kendi aralarında oluşturdukları “Ticaret Dili” Aksekili olmayanın yazabileceği bir makale olamazdı. Kitabı oluşturan ekibin önderlerinden Metin Duruk, bu onurlu görevi, lûtfederek  benden istediler. Bilinen ve yadırganmayan sözcüklere “mecaz” anlamlar yükleyerek oluşan,  hemşerilerimin kıvrak zekâ ve kendi aralarındaki dayanışmayı da kanıtlayan, çok da merak edilen sözcükleri içeren yazıyı, kısa sürede kendilerine sundum. “Akseki Ticaret Dili” oluşumu, ticarete yatkınlığı ile tanınan hemşerilerimden söz edilmeden yazılamazdı. Yüz sahifeyi geçen yazıyı özetlemem istendi. Kitabın sonlarında yer alan, özet makaleye başlığı da, Kemal Bey koydu; “Sen söyle ben anlarım.”  (Bir bakıma, “Nasıl olsa Aksekili olmayan anlayamaz.” Demeye de getiriyor. ) Ama, yazıyı okumazlarsa, kendileri de, “Celeboğlu’nun geş mi, ahenk mi ?” olduğunu,  anlayamayacaktır.  Çingiloğlu’nun , galp mı, ahenk mi olduğunu  da…

Akseki Ticaret Dili’ nin yayınlanmasını, açıklanmasını sakıncalı görenler de olmadı, değil… “Ben Akseki’yim.” Kitabının hedef kitlesi belli; bugüne dek, henüz bu mecaz anlamlı sözcükleri bilmeyenlerin öğrenmesinde ne sakınca olabilir ki?  Bir Akseki Dostu’nun  pazarlık aşamasında, bize özgü bir kelimeye rastlaması durumunda, tebessümle sohbete ortak olma fırsatı yakalaması, ne güzel bir gelişmedir;  oluşacak dostluk, her iki tarafı da mutlu kılacak, sevindirecektir. Akseki Ticaret Dili’ni henüz bilmeyen günümüz gençliği ve gelecek kuşaklar olursa,  bize özgü bir dayanışmanın ve  zekâ ürünü, iletişim kurma yöntemini öğrenip, hemşerileriyle  öğünecek, gurur duyacaklardır...

Kısacası “Ben AKSEKİ’yim.” gurur kaynağımız oldu; görkemli geçmişimizi anımsattı;  geleceğe umutla bakmamızı sağladı.

Ben AKSEKİ’yim” i okuyalım, okutalım ve daha sonra da; “Ben AKSEKİLİ’yim.” Diyelim.

Saygı ve sevgilerle…

Yayın Tarihi
07.12.2016
Bu makale 2241 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Çok güzel özetlemiş siniz inanın çok merak ediyorum.Emegi geçen herkese sonsuz teşekkürler.Aksekide yaşamadım fakat fırsat buldukça gitmeye gayret ediyorum ve çocuklarımıda götürüyorum.Geçmişimizi öğreneceğimiz ve gelecek nesillere aktarabilecegimiz bir kitap olduğu şüphesiz makakenizden bu anlaşılıyor.Tek sıkıntı bence fiyatı. Sağlıcakla

Mehmet Ali ÇAKAR 22.12.2016

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!