Özgürlüğüne Sahip Çıkmayan Gençler
(ve buna duyarsız kalan yetişkinler)
Polatlı wants to become province, and you?
Dört yıl kadar önce kaleme aldığımız yazımız gündemle
ilişkili olduğu için tekrar sizinle buluşuyor, okuyanlar belki okumayacak ama
ilk kez karşılaşanlar da belki başlıktan dolayı okumayacak! Ve bu rizikoyu alarak
tekrar sunuyorum.
Polatlı'yı bilirsiniz!
Ankara'nın güzel ve en büyük ilçesi ve Türkiye'nin 40 ilinden daha fazla
nüfusa sahip.
Ne zaman Polatlı'dan
geçsem bir pano karşılar ve ilgimi
çeker. "Hoş geldiniz" ifadesinin altında İngilizce "We want to
become province", yani "İl olmak istiyoruz."
Önce anlamsız gibi
gelir, ama devamı var ve açıklama ilginç.
"Türkçe Söyledik! Kimse Anlamadı, Bir de Böyle Deneyelim".
Bu pano Polatlı’yı ikiye bölen E90 karayolunun kenarında yer alıyor. Bu
nokta ise özellikle devlet protokolünün ve milletvekillerinin geçiş güzergahı.
Yani Polatlı’dan geçen her politikacı bu mesajla karşı karşıya geliyor. Durum
böyle olunca verilmek istenen mesaj daha anlamlı hale geliyor.
Mesajın, dönemin Başbakan'ı Tansu Çiller'e yönelik yazılması
da olayın başka bir ilginç yönü ve dönemin özelliklerine uygun görünüyor. Hatta
kampanyanın başlatıcısı POGİAD üyesi Mahir Yavaş’ın dönemin ABD Başkanı Bill
Clinton’a yazdığı "Türkçe söyledik anlatamadık, İngilizce de anlamadılar
sizin İngilizceniz çok iyidir. Başbakanımız Tansu Çiller'i de tanıyorsunuz,
telefon edin ve bizi il yapsınlar.", içerikli mektubu ulusal medyada haber
konusu olmuştu. Ayrıca pek çok kez ulusal basında da defalarca yer almasına,
hatta “il olamadın Polatlı” gibi şarkılar yazılmasına rağmen, ilgililerden
ilgilenen de olmamış.
Hala farklı ifadelerle aynı mesaj 10 yıldan fazla bir
süredir İngilizce olarak kente gelenleri selamlıyor. Konu tatbiki bilimsel
veriler ve ihtiyaçlar ışığında değerlendirilmeli, Polatlıların taleplerine ve
gelecekteki beklentilerine uygun açıklamalar, doğru gerekçelerle ortaya
konulmalıdır. Sonuç her ne olursa olsun, Polatlılılar bu girişimleriyle kendi
geleceklerine sahip çıkıyorlar.
Neden anlattık, bu hikayeyi?
Yine bir eğitim öğretim yılının sonundayız. Çocuklarımız ve
gençlerimiz yeni bir yıla önemli bir tehdidin gölgesinde başladılar ve bu
tehdit devam edecek görünüyor. Ülkenin geleceği, ümidi olan bu kesimin
potansiyelini ve üretkenliğini, dolayısıyla sağlığını tehdit eden bir unsur
olarak tütün kullanımı ve sigara alışkanlığı konusu üzerinde önemle durmak
gerekiyor. Günümüzde küresel olarak sigaraya karşı bir mücadele veriliyor ve
konu "9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü" ve "31 Mayıs Dünya
Sigarasız Günü” olarak her yıl aynı günlerde gündeme taşınıyor. Ancak sigarayla mücadelenin sürekliliğin
sağlanmasında konuya duyarlı ve görevi sigarayla mücadele olan kuruluşların
görevli olduğu yönünde bir genel algının varlığı toplumun diğer kesimlerini
pasif bırakıyor. Dolayısıyla bu görev toplumun bütününe verilmiş bir görevdir ve
bunun böyle algılanması gerekiyor. Buna göre ailelere, Milli Eğitim
Bakanlığı’na, Üniversitelere, STK’lara ve ilgili tüm kişi ve kuruluşlara önemli
görevler düşüyor. Bu kapsamda sağlıklı bir toplumun oluşturulmasının
sağlanmasına yönelik olarak bu konuda ulusal bir politikaya ve bunun tüm
paydaşlarına görev düşüyor.
Ülkemizde Üniversite gençliği ne yazık ki, yüksek oranda çok
erken dönemlerde, ortaöğretim çağında, yani üniversite öncesinde tütünle
tanışıyor. Korkuteli MYO'nda yaptığımız bir çalışmada sigara içenlerin oranı
%40 kadardı ve bu öğrencilerin yaklaşık %90'ının orta öğretimde bu alışkanlığı
edindiği ortaya konulmuştu. Her ne kadar bu verileri Türkiye'ye
genelleyemiyorsak da, bu veriler durumun ne kadar vahim ve konunun ne kadar
önemli olduğunu da açıkça gözler önüne seriyor. Üniversitelerimizde de konuyla
ilgili önemli çalışmalar yürütülüyor. Örneğin Akdeniz Üniversitesi Sigara
Mücadele Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gülay Şadan'ın hedefi "Dumansız
Üniversite’yi gerçekleştirmek, kurul üyeleri bu yönde yıllardan beri
çalışıyorlar (http://www.akdeniz.edu.tr/sigara.htm). Ayrıca Akdeniz
Üniversitesinde de olduğu gibi farklı üniversitelerin Tıp Fakültelerinde de
tıbbi yöntemlerin uygulandığı “Sigara Bırakma Merkezleri “ kuruluyor. Sigara ve
Sağlık Ulusal Komitesi ve Sigarayla Savaşanlar Vakfı gibi gönüllü kuruluşlar
kamuoyunu bilgilendirmeye, kamuoyu oluşturmaya yönelik çalışıyorlar. Bunlar
olması gereken ve önemli gelişmeler...
Gelişmiş ülkelerde sigara içme oranının düşmesinde,
uygulanan orta ve uzun vadeli politikaların etkili olduğu biliniyor. Bu alanda
pek çok ülkeden örnekler verilebilir. Örneğin İrlanda’da 2004 yılında bar
çalışanlarının sağlığının korunmasından yola çıkılarak hazırlanan ve kapalı
alanlarda sigara içilmesini yasaklayan yasal düzenleme büyük bir başarı ile
uygulanmaktadır. Hapishane, ruh ve sinir hastalıkları hastaneleri ve otel
odaları haricinde hiç bir kapalı alanda sigara içilmemektedir. Bunlar dikkate
alındığında sigara bırakmaya yönelik faaliyetler yanında, hiç içmeme oranının
artırılmasına yönelik önlemlerin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Özellikle tıbbi desteklerle dahi sigarayı bırakmanın ne kadar zor olduğu
dikkate alındığında, doğrudan gençlerimizin “sigarayla hiç tanışmamasını
sağlamak” yönünde önlemlerin alınması önemli bir çalışma alanı olarak
karşımızda duruyor. Bu durum tütün mamullerinin tüketiminin azaltılması
konusunun, ülkemizin özellikle toplum sağlığı bakımından mutlaka gündeminde
öncelikli olarak yer almasını ve Devlet ile toplumun diğer dinamiklerinin bunu
destekleyici yönde çalışmasını zorunlu kıldığı söylenebilir. Bu kapsamda
çıkarılan Yasa'ların (4207 sayılı yasa) çok önemli olduğu bir gerçek, ancak
yasaların uygulanmasının sağlanması yönündeki kararlılık çok daha önemli ve
bunu göz ardı etmemek gerekiyor. Son yıllarda çıkarılan yasa ve düzenlemelerin
Türkiye’yi bu alanda avantajlı hale getirdiği rahatlıkla söylenebilir. Bunların
devam ettirilmesi yanında konunun ekonomik boyutu ve aile ile öğrenci bütçesi
üzerindeki etkisi üzerinde de durmakta yarar olacaktır. Bu durumda gelişmiş
ülkelerdeki tütün ve mamulleri ile ilgili fiyat politikalarını da dikkate
alarak, tütün mamullerinin fiyatlarının AB standartlarına(!) yükseltilmesi
üzerinde durulabilir. Bu durum sigara bağımlılarını kısa vade de üzebilir.
Ancak bu mala olan talebi özellikle yeni sigaraya başlayacak olanları
engellemek bakımından yararlı olacaktır.
Bu yazının dikkate alınacağına inanarak, Polatlı örneğinde
olduğu gibi yazıya başlarken İngilizce “young people, please do not read this
text” diye başlamadık ve tamamlarken de “sonsöz” hariç güzel Türkçemiz ile
tamamladık. Ümit ediyoruz ki, benzer içerikli bir yazıyı "İngilizce"
olarak tekrar kaleme almak durumunda kalmayız. Polatlılılar gibi çocuklarımız
ve gençlerimiz de geleceklerine ve özgürlüklerine sahip çıkarlar.
Ancak Nasrettin Hoca örneğini de dikkate alarak “sonsözü”
söylerken yine de “testiyi kırma olasılığı bulunan ülkemizin geleceği olan
sevgili gençlerimize, bu yazıyı okumuşlarken peşinen mesajımızı da verelim”
istedik. “Sigarasız yaşam özgürlüktür. Özgürlüğüne sahip çık !
sonSÖZ: Sigarasız yaşam özgürlüktür. Özgürlüğüne sahip çık !
(Non smoking life is freedom. Claim to freedom !)