Mesaj geldi, baktım bir arkadaşımdan… İnternet aracılığıyla, deprem Profesörü Celal Şengör’ün yazısı dolaşımda…
Yazının başlığı; ‘Cehaletin Eserleri’, özetlersek; “rüşvet ve hırsızlıkta Avrupa birincisiyiz… Cahillikte en ön saflardayız… İlk 500 e giren hiçbir üniversitemiz yok… Cumhurbaşkanı ve Başbakanın suç dosyalarının kabarıklığında Dünya birincisiyiz… Tutuklu gazetecilerin sayısı itibariyle Çin ve İran’ı geçerek Dünyada birinciliği elde ettik…”
Şengör hoca, Sözcü gazetesinden ve MHP milletvekili Oktay Vural’dan alıntılarla desteklemiş yazısını.
“Bütün bunlar, muhafazakar değerlerimizin şahlandığı, Atatürk’ün getirdiği akılcılıktan uzaklaştığımız dönemde oldu” diye devam ediyor hoca.
Ona göre; halk o kadar cahil ki, “kendi tarihinden habersiz… Ne geleneklerimizi bilir ne de toplumsal değerlerimizi…”
Kanuni de dahil, Osmanlının hiçbir kurumunun insanlığa beş paralık yararı olmadığını, Osmanlıyı aşağılayan cümleleriyle sürdürüyor ve sonra, “cehalet tüm fenalıkların anasıdır deyip cahilliğin tosuncuklarını oylarınızla besleyip duruyorsunuz” diye halka çıkışıyor ve son cümle, “cehalet çirkefine bulaşmaktan bıktığını yazıyor…”
Yazıyı okuduktan sonra arkadaşıma, “bardağın dolu tarafını da görmeye çalışın, kendi ülkenizde bu kadar karamsar nasıl yaşanır” gibi nazik bir mesaj gönderdim. Ama halkı cehaletle suçlayan hocanın bu konudaki cehaletine de doğrusu içerledim.
Tabi bu yazının neresine dokunulmaz ki? Bu muhafazakarlar gelmeden önce çağın önde gideni miydik? Son yıllarda mı cahilleştik? Sahi cahillikte, rüşvet ve yolsuzlukta Dünyanın önde gideni miyiz? Çok olumlu yapılan işleri, Osmanlının başarılarını illaki yok saymak zorunda mıyız? Size benzemeyen sizin gibi düşünmeyenlerden neden nefret edilir ki? Sizden olmayanları yenmek istiyorsanız neden Atatürk’ü kullanıyorsunuz? Tabi yazıyı kaleme alan hocaya çok şey sorulabilir de ama nasıl bu kadar toplumuna ve tarihine uzak kalabildiği beni şaşırttı.
Şengör hocadan daha çok beni arkadaşım ve onun gibi karamsarlar ilgilendiriyor. Sonrasında telefonla konuştuk. “Nasıl da bu kadar kısa sürede cevap verdin” dedi gülerek. Ben de, “yeni telefonum da internet bağlantısı var, gerçi teknikte başarılı sayılmam ama öğrenmek için çaba halindeyim. Yemeğimi bıraktım sana cevap verdim.” “Çok mu beğendin yazıyı” dedim? “Daha geçenlerde gittikçe milliyetçi olduğundan söz ediyordun, milleti cahil, aptal yerine koymak mıdır milliyetçilik” dedim? Şakalaştık, baktım biraz da can sıkıntısı giderdiklerini hissettim.
Önemli saydığım bir konudur bu... “Ben ulusalcıyım ya da milliyetçiyim” diyenlerin önemli bir bölümünün halka hor bakışı beni rahatsız ediyor… Atatürk’ü kullanarak, dahil olduğu kampa güç katma çabası ise Atatürk’e haksızlık… Kimin ne hakkı var Atatürk’ü kendisinden sayıp her çekişmenin tarafı haline getirmeye? Her yenilginin içine koymaya…
En çok ulusalcılık ya da milliyetçilik iddiasında olanların ulusunu ya da milletini sevmesi gerekmez mi? Ya da en azından saygı duyması…