Bu Düzen Böyle mi Gidecek'

                   İktidarın “Cuma Genelgesi” için; Danıştay’da dava açtım.

                   Danıştay; “İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ihlali koşulunun, kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması durumunda gerçekleşeceği, başka bir anlatımla iptal davasına konu olan işlemin davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi gerektiği” gerekçesiyle davamı reddetti.

                   Nedir “Cuma Genelgesi”?

                   Başbakan Ahmet Davutoğlu imzasıyla 8 Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Cuma İzni İle İlgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesinde;

                  “Anayasa ve ilgili mevzuatla güvence altına alınan dini inanç hürriyetinin bir gereği olarak; Cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi halinde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmadan izin verilir” denilmektedir. Genelge ile kamu çalışanlarının Cuma günü mesailerinin, Cuma namazı öncesi öğle tatiline girecek ve namazın bitiminden sonra tekrar mesaiye başlayacak şeklinde düzenlenmesi tüm kamu kurum ve kuruluşlarından istenmektedir.

                   Yani Cuma günlerinde, namaz saatleri, resmi mesai saatine denk gelirse kamu görevlileri işlerini bırakıp gidebileceklerdir.

                   Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar yüz yıla yakındır, Cuma günleri namaza gitmek isteyen memurlar gidiyorlardı. Bu konuda hoşgörü gösteriliyordu. Bugüne kadar Cuma namazı kılmaya gittiği gerekçesiyle ceza alan tek kamu görevlisi yoktur.

                   Türkiye’de “Laik Cumhuriyeti” din devletine dönüştürme işlemi aşama, aşama sağlanıyor. Önce türban meselesinden başladılar. Bunu koçbaşı gibi kullanarak her yere soktular. Milletvekili olduğum sırada önceki yıl Adli Yılın açılışından sonra, Antalya Adliyesini ziyaret ettim. İstisnasız her Mahkeme kalemine bir türbanlı kadın oturttuklarını gördüm. Kadının önce başını örtmek, sonra Çarşafa kadar gidecek bir aşamada tamamen kapanmasını sağlamak ve sonra da iş yaşamından uzaklaştırıp köleleştirmek için bir başlangıç yaptılar. “Cuma Genelgesi” dönüştürme çalışmasının yeni bir halkasıdır.

                   Bir yandan ulus devletin temellerini yavaş, yavaş kemirerek ulusal bayramları kaldırmak, bir yandan dinin, dünya işlerine ve devlet işlerine müdahalesini sağlayacak yeni bahaneler üretmek…

                   Bugün çok masum gibi görünen bir istemin yarın neler getireceği bellidir: İmamlara da resmi nikâh kıyma yetkisini tanımak (madem ki Batıda papazlar kıyabiliyor-neden bizde olmasın gerekçesiyle), karma eğitimi ortadan kaldırarak haremlik-selamlık uygulamasını başlatmak, kadınlarla erkeklerin ayrı araçlarda seyahat etmesini sağlamak...

                   Davaya konu Başbakanlık Genelgesi/Cuma İzni Genelgesi Anayasaya açıkça aykırıdır: Öncelikle, Anayasanın “Başlangıç” kısmında yer alan laiklik ilkesine göre; “din, politikaya ve devlet işlerine kesinlikle karıştırılamaz.”

                   Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez 2. maddesine göre; “Türkiye Cumhuriyeti başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Türkiye Cumhuriyetinin toplumsal/siyasal yaşamın temel dayanaklarından birisi ve en önemlisi “demokratik, laik bir hukuk devleti” olma niteliğidir. Bu genelge ile Cumhuriyetin “laik” niteliği ve “hukuk devleti” ilkesi açıkça ihlal edilmektedir.

                            Bu genelge ile devlet kendisini dini kurallara uygun hale getirmeye çalışmaktadır. Üstelik bu uygulama, inanç özgürlüğü adı altında sempatikleştirilmeye çalışılmaktadır. Laik hukuk, laik devlet ve inanç özgürlüğü ile bağdaşmayan bu durum, Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığın yanında, açıkça bir karşı devrim niteliğindedir.

                            Ayrıca; Anayasa’nın 24. Maddesinde;

                            “Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılması” yasaklanmıştır. Ve yine aynı maddede bir başka önemli kural daha getirilmiş ve “dinin, din duygularının ya da dince kutsal sayılan değerlerin siyasi çıkar sağlamak amacıyla kullanılması” da yasaklanmıştır. Anayasanın değişik kısımlarında tanımlanan laiklik ilkesi gereği, kamusal ve toplumsal alandaki hiçbir düzenleme, dini kurallara dayandırılamaz. T.C. Anayasının Din ve Vicdan Hürriyetini düzenleyen 24. Maddesi bu özgürlüklerin kullanılmasını “14. Madde hükümlerine aykırı olmamak” koşuluna bağlamıştır. 14. maddede ise, “Anayasada yer alan tüm hak ve özgürlüklerin kullanılması, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkesini zedelememe” koşuluna bağlanmıştır. Buradan çıkan sonuç şudur; ibadet özgürlüğünün önünde Cumhuriyet’in laiklik ilkesi sınırlaması vardır. Öyleyse, Cuma namazı izninin gerekçesi inanç özgürlüğü olamayacağı gibi ibadet özgürlüğü de olamaz. Bu bağlamda genelge açıkça Anayasanın 24. Maddesine de aykırıdır. İptali gerekir.

                            Anayasa’nın yine aynı maddesinde; “hiç kimsenin, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanmayacağı” yazılıdır.

                            Bu genelge ile Cuma namazı izni istemeyenler üzerinde bir baskının oluşacağı kaçınılmazdır. Ayrıca bu genelge, insanların dini inanışı konusunda açıklama yapmaya zorlamaktadır. Hatta namaza gitmeyecekler yönünden, yukarıda vurgulandığı gibi, aynı zamanda “fişlenme” korkusuyla “ibadete katılma zorlaması” anlamına da gelmektedir.

                   Bir yurttaş olarak, önünde işini görmesini beklediği kamu görevlisinin, işi bırakıp ibadete gitmesi halinde işe dönmesini bekleyeceği süredeki zaman kaybı somut bir zarar olduğu gibi bir Avukat olarak da duruşmanın, yargılamanın, icra işleminin, Cuma namazı gerekçesiyle ertelenmesi halinde ağır zararlar doğabilecektir.

                   Bu genelge mesai saatlerinin din kurallarına göre belirlenmesine veya yeni mesai saatleri oluşturulmasına neden olacaktır. Din işleriyle devlet işleri birbirine girecektir.

                   Bütün bunlardan halkın tamamı zarar görecektir. Her yurttaşın bu genelgenin iptali için dava açma hakkı vardır.

                   Yani Danıştay diyor ki; Türkiye Cumhuriyeti “Din Devletine dönüştürülürken” iktidarın getirdiği yeni dünya düzenine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararları, Genelgeler, Tüzükler, Yönetmelikler çıkarılırken bunlar sizi ilgilendirmez, haklarınızı ihlal etmez, bu nedenle dava açma hakkınız yoktur…

                   Yoksa bu ret kararının arkasında Danıştay Başkanı’nın kızının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kaçak sarayında işe alınmasının bir etkisini mi aramak gerekiyor? Başka bir deyişle şeriat devleti yargı eliyle mi kurduruluyor? (Bu yazı müftülere nikâh kıyma yetkisinin ortaya atıldığı 28.06.2016 tarihinden önce yazılmıştır.)

Yayın Tarihi
29.06.2016
Bu makale 1137 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!