Braşov’da bir Hafta sonu.

Her şey ılık bir Nisan ayının gece yarısında yollara düşerek hava yolu ile normal sürede 2 saatte gidebileceğimiz bir mesafeye yaklaşık 20 saatte varmamız ile başladı. İç içe girmiş ardı ardına gelen olumsuzluklar yumağı nedeniyle bunca saat yolda olmama rağmen, Transilvanya sıra dağlarının eteklerine yaslanmış ormanlık bölgedeki bu şirin beldeye vardığımda, gece karanlığındaki büyü dolu güzellik, yorgunluğumu bir anda unutturmaya yetti.

Evet, Romanya’nın Kuzey bölgesinde bulunan Transilvanya sıra dağlarında, nam-ı diğer Kont Drakula’nın memleketindeyiz. Onca gizem ve sır dolu hadiselerin adeta çeşitli destansı anlatımlarla günümüze kadar ulaşan bu bölgede kış adeta uykusundan kalkmış, elini yüzünü yıkıyordu. Her ne kadar amacımız turistik olmasa bile, işimiz gereği turizmden uzak kalmak bize ters. Nerede, ne zaman ve hangi şartlar altında bulunduğunuz önemli değil, bulunduğunuz ortamı tasvir etmekte lazım ara sıra.
İşimiz turistik değil dedik, neydi peki bizi bu yöreye çeken tılsım? Kont Drakula davet etti de biz mi gitmedik gibi kronik bir cümleye sarılmadan doğrudan konuya girmek lazım aslında. Doğrudur, Sayın büyüğümüzün olası davetini reddetmiş değildik, zaten ayıp olurdu koskoca draculanın davetini reddetmek. Neticede, kendi serbest irademiz ile düştük yollara ve geldik buralara kadar.
Kont Drakula şatosu olarak da bilinen Şatoya 1948’de komünist rejim tarafından el konmuş, geçen yıl eski Romanya Kraliyet Ailesine iade edilmişti. İrlandalı yazar Bram Stoker’ın ünlü drakula karakterine ilham kaynağı olduğu düşünülen bazı kaynaklar tarafından Kazıklı Voyvoda olarak da nitelenen III. Vlad’ın zaman zaman bu şatoda bulunduğu biliniyor. Ancak Vlad’la ilgili rivayetler muhtelif. Bazı kaynaklara göre işkence yöntemleriyle ünlü Vlad, Osmanlılar tarafından öldürüldü, bazı rivayetlere göre ise Vlad burada mahkûm hayatı yaşıyordu.
Oksijenin ciğerlerimize, etraftaki yeşil ve hasret kaldığımız düzenin gözlerimize ziyafet çektiğini hissettik adeta. Evet, düzen, yanlış anlamayın, kazıklayan veya dolandıran anlamında değil  (güzel Türkçemiz işte…) düzen; yani toplumun bir arada olması, kargaşa yaşanmaması, sistem, yol, yöntem, tertip, dağınıklığın olmaması, düzgünlük.  Tam tersi, düzensizlik ise, ancak üçüncü dünya Ülkelerine yakışır. Neyse bizim Ülkemizde böyle bir sorun yok Allahtan, her şey sistemli ve düzenli. Adeta kendinden geçiyor insan bu manzara karşısında diyeceğim, ama maalesef diyemiyorum.
Oysa düzenli olmak insanın küçük yaşta ilk aile içinde aldığı eğitim ile başlıyor. Öyle değimli? Hatırlamaya çalışın bakalım çocukluk yıllarınızda etrafınızı, arkanızı ve önünüzü sürekli toplayan, bu durumdan rahatsız olan ve size sürekli bir takım şeyleri dikte eden annenizi, bazen babanızı. Onlar aslında hayatımızın aynı zamanda ilk öğretmenleri, vefakâr ve neredeyse sonsuz bir hoşgörü ile bizleri koruyup kollayan kişiler. Onlardan öğrendik aslında her şeyi. Sonradan anladık geçte olsa, aslında ne demek istediklerini. 
Turizmde düzen ise, temel taşı niteliğinde ve olması gereken bir durum. Sektörün her geçen yıl büyümesi ve kendi içinde birçok farklı sektörlere istihdam ve ekonomik bir potansiyel yaratması, bacasız sanayi diye isimlendirilen bu devasa oluşumun mutlaka bazı kriterler doğrultusunda hareket etmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.

Düzen olgusunu sadece Otelcilik adına telaffuz etmek haksızlık olur, zincirin halkalarını tamamlayan unsurları göz ardı etmekten farksız kılar. Başlangıç ile son arasında devam eden hareketliliğin işleyiş ve akışını kontrol etmek, aksaklığın giderilmesi konusunda seri hareket ederek düzenin bekçiliğini kararlı bir şekilde yerine getirmek sadece ve sadece bu işle ilgili sorumluluk sahibi kişilere ait olduğunu söylemek doğru değildir.

Toplumların farklılığını ortaya koyan düzen olgusu, aynı zamanda içinde Ülkeler arası karakteristik özelliklerin farklılığını ortaya koymakta. Bu düşünceler ile meşgul olarak Braşov çarşısını gezerken, sonuca ulamakta fazla zorlanmıyorum. Her şey adeta yerli yerinde ve düzen sağlanmış durumda. Çam ağaçları bile özgür ve korkusuzca meydan okuyor etrafa tüm haşmetiyle. Tarihi ve günümüzde inşa edilmiş evler birbirleriyle ahenk içinde dizilmiş tarihe tanıklık etmekte. Doğanın insanlarla aynı haklara sahip olması, yolda yürürken birbirlerine omuz atmadan geçen insanlar, yere tükürmeyen, yüksek sesle bağıra bağıra konuşmayan insanlar, olmayan klakson sesi,
magandalar ve daha birçok şey, evet gözümüz ve ruhumuza bahşettiğimiz bu kısa tatilin ardından, sevinçle memlekete doğru yola çıkıyoruz, ne de olsa orada da durum buradaki gibi, aynı şeyler bizi beklemekte…   

Can Bekin – cbekin@gmail.comwww.canbekin.tr.gg

Yayın Tarihi
14.04.2009
Bu makale 11884 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!