Bırakın şiiri şairler yazsın

                Makale başlığını “Miskin” mahlaslı Şair Yusuf  Yıldırımer’in aynı adı taşıyan şiirinden aldım. Heceyi kusursuz işlemesine karşın, tevazu göstererek kendisine şair denilmesinden rahatsız oluyor. Ne var ki hayatı ve şiirleriyle üniversitelere tez konusu oluyor o...

 

        

                Şair Yusuf Yıldırımer’in 2003’de yayınladığı “Bırakın Şiiri Şairler Yazsın” şiiri şöyle:

                Çağlayıp aksa da sevda selleri/ Yazmayın şiiri şairler yazsın/ Bırakın bülbüle gonca gülleri/ Bozmayın şiiri şairler yazsın

                İrfan meclisinde uyun töreye/ Bozok yaylasında bizim yöreye/Yakmayın yorganı kızıp pireye/Yozmayın şiiri şairler yazsın

                Heceler şairin gönül telinde/ Ballanır mısralar tatlı dilinde/ İlham melteminde mısra selinde/ Azmayın şiiri şairler yazsın

                Milli hece bu günlerden yarına/ Armağandır dedelerden toruna/ Çağdaşlık uğruna baba zoruna/ Kızmayın şiiri şairler yazsın

                Kanadı kalemdir uçan kuşların/ Büyülü kâğıttır karı kışların/ Sular gibi arasından taşların/ Sızmayın şiiri şairler yazsın

               

                Bu bağlamda İntihali (aşırmacılığı, kolaycılığı,) hece şiirinde kalıpları çalmayı adet edinenler, iki kelimeyi bir araya getirmekten acizler aslında. Bir de söz konusu şahsiyetler darı ambarındaki şakşakçılarına caka atarak; “Filanca bölgenin en iyi şairiyim” diye şişinip payeleniyorlar. Tarihe bakıldığında kendi heykelini dikenlerin heykelini halk yıkmıştır hep.

                Bu da yetmiyormuş gibi 06-07(!)yaş grubundakiler gündemde kalmak için neredeyse üç ayda bir aralarında ödüllü dinletiler düzenleyerek “körler sağırlar birbirlerini ağırlar”casına basına poz poz fotoğraflar verip, bazı internet sitelerinde benzerlerine övgüler yağdırarak, amaçları için şiiri araç ediyorlar. Üstüne üstlük öyle ileri gidiyorlar ki, Türkçeyi doğru düzgün konuşamayanlar, kopyala yapıştırla destan yazdıklarını bile sanıyorlar. Böylesi konular genişçe araştırılmadan basında sanat haberi oluyor ne yazık ki! Gerçi niteliksizliğe çanak tutan, çeşitli çıkarlarını ön plana alarak yanlı sanat haberi yapanları da atlamayalım tabii ki!

Diyeceğim şudur, bu iş eğitimle ilgili değil, diploma şiir yazmaya yetmiyor ayrıca. Herhangi bir üniversiteyi bitirebilirsiniz ama şairliğin mektebi yoktur. Örneklersem eğer; gönülgözü açık olan Âşık Veysel, okuma yazma bilmiyordu. Karacaoğlan, Pirsultan, Dadaloğlu, Sümmanî, Şenlik Baba, Âşık Gülistan, Yaşar Reyhanî ve daha yüzlercesini sayabilirim burada. Hepsi de halk üniversitesi mezunudur. Tay doğuran kısrak asilliğinden gık çıkarmazken, tavuk bir yumurtaya ortalığı yıkar, bağırtısı ya da yaygarası adı her neyse işte, dağı taşı inletir.

Türk Milleti’nin hemen hemen hepsi buluğ çağı bitene değin şairdir zaten! Zamanla kalburdakiler elenir, üste kalanlar ayrılır, doruğa orta yaşlarda ulaşılır. Altmışlı yetmişli yıllarda gençlere el verilir artık, kenara çekilinir, tecrübeyle ışık olunur benim bildiğim ama şöhrete erişemeyenler, taltif duygusunu tadamayanlar, ucuz plaket sevdalıları hala ön saflarda maalesef.

Örneğin; klasik şiir ustalarından “Abdrurrahim Karakoç’u, Cemal Safi’yi hiç okumadım” diyen hece şairi tanıyorum ama incelendiğinde kalıplar tümüyle Karakoç’un çıkıyor. Ayrıca ustaların eserlerini bilmiyorum demek özrü kabahatinden büyük olur bence. Oysa yazmadan önce temel taşları özümsemek gerekir. Vakti zamanında kendisini şair sanan birisine sormuştum.”Hangi şairlerin kitaplarını okudunuz?” diye. Yanıtlamıştı: “Yazmaktan okuyamıyorum”.

Tuhaf gelecek belki size ama bu sektör öylesi böylesi değil, kurumsallaşmış adeta. Bazı vaatlerle, “alan razı veren razı” gibilerinden birtakım çıkar anlaşmalarıyla şairim diye ortaya çıkanlara ısmarlama şiir yazanlara tanık oldum. El malı satanlar azımsanmayacak kadar çok. Maksat, o ortamda yer bulup sınıf atladığını sanmak, hepsi bu!

Hem kitap bastırmak “ben profesyonelim” anlamındadır, çünkü okur önüne çıkmaktır. Ahmet Arif’in yüzlerce şiirinden “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabı neşredilmiştir ancak. İpe sapa sığmaz sözcüklerle hiç kimsenin vaktini çalmamalı, şiire hakaretten vazgeçmeli, sanatın bu güzel dalını kişisel beklentilerimiz adına kullanmamalıyız kısacası. Ondan dolayı birkaç dizeye şiir, bu karalamaları da yazanlara şair denmez tabii ki. Bence şair, ezberlenecek ve unutulmayacak nitelikte şiir yazandır. Kendi süprüntülerini şiir diye kâğıttan bile okuyamayan şarlatanlar, mikrofonları da işgalden uzaklaşsınlar artık, en azından gülünç duruma düşmemiş olurlar!

Şu an bir mesel geliverdi hemencecik aklıma: “Bir yetim, keçecinin yanına zanaat bellesin diye verilir. Üç beş gün kadar sonra çocuk işe uğramaz, iyi niyetli usta gelmeyiş nedenini öğrenmeye ona gider. Kapıyı evin kadını açar ve usta merakla sorar: “Hayırdır, çırak hasta mı, artık gelmez oldu da?” der, anne yanıtlar: “Bizim oğlan işi öğrenmiş”. “nasıl peki?” der usta, kadın: “Ondan kolay ne var ki, tepikleyince keçe, yuvarlayıp kesince külah oluyormuş”.

Bunun üzerine “maşallah senin oğlana, o usta, sen de çırak ol, tezden dükkân açıverin” deyiverir kinayeli bir şekilde, bilmem anlatabildim mi?

Yayın Tarihi
10.10.2014
Bu makale 10305 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!