Batı ve Doğu sentezinde sıkıştık

                 Hacı hacıyı Mekke’dehoca hocayı tekkede, o biçimler, o biçimleri dakikada bulurlarmış. Yani; “baz baz ile kaz kaz ile kel tavuk kel horoz ile”ymiş veya “semizotu ağzımı yaktı, keşkem aş olaydı, tezek başımı yardı, keşkem taş olaydı, hısım silahın çekti, keşkem düşman olaydı”, özdeyişlerini aktararak ufaktan konuya gireyim. Değerinin fevkine varmayanın burnu elbette ki malum yerden çıkmayacaktır.  Ayrıca; “Neyi kazanırsan kazan erdemin yoksa kaybedersin” demiş Konfüçyüs ama aslında şunun bunun değil de, kişinin has felsefesini yaratarak ilkin kendisinin ne dediğidir en önemlisi.

 

                Bu bağlamda “Üstünlerle oturup kalk ki bilgilenesin, dağarcığın genişlesin, yoksa dünyadan bihaberlerle arkadaşlığın seni aşağılara çeker, körelirsin, çarçabuk kendilerine benzetirler, ufkun daralır, hem sana başkalarının bakış açısı değişir” derdi rahmetli babam. Ukalalık etme, özünü beğenme ya da karşı tarafı küçümseme anlamında değil de çok doğru bu öğüt. Ortak kültür oluşturmayı bir yana bırakalım, ortak tek noktada bile buluşulmuyor çoğunlukla. Hele toplum olarak Batı ve Doğu sentezinde sıkıştık, Avrupa’ya yaklaşalım derken özümüzden uzaklaştık, ilerici-gelenekçi kavramlar arasında bocaladık, ne Batı’ya ne de Doğu’ya ayak uydurabildik, kaba tabirle apıştık ve sonucunda taklitçi bir ülke oluverdik. Türk halk müziğini dışladık, makamını değiştirip üzerine çirkin-argo güfteler yazarak tıstak tıstak ile gürültü yaptık, Acem, Arap müziğine özenerek sahiplendik, ülke tanıtım gecelerinde develerle, onların tarzı feslerle, dansöz giysileriyle boy gösterip imajımız öyleymiş izlenimi sergiledik, ötesinde arabeskle Dil’imizi tümden mahvettik. 

 

            Louis Massignon, Su Dergisi'nin, 2005 yılındaki 3. Sayısında şöyle diyor:

                “Müslümanların her şeyini bozduk, yok ettik. Dinleri, inançları, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu. Onların milli ve manevi değerlerini, Batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, Kur’an öğrenmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbir şeye tam olarak inanmıyor. 14 Asırlık dinlerini, itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik! Onları derin boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay oldu! Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışı imkânı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları Hristiyan yapınız…” 

                Ne yazık ki bir milleti yok etmek için ilkin Dili, ardından dinini ele geçirmek gelir. İslam’da misyonerlik faaliyetlerinin özellikle Endonezya, Afrika, Arap Yarımadası, Balkanlar ve Orta Asya'da önemli etkileri olduğundan yola çıkarsak eğer, aynı durum bizim için de vahim.              Günümüz Türkiye'sinde de gerek eğitim yoluyla, gerekse yasal olmayan yollardan ülkeye soktukları yayınlarla misyonerliklerine gizli, açık ya da örtülü olarak sürdürüldüğü görülmektedir. Görevleri, bir ulusun ve devletin tarihi, coğrafi, jeolojik, kültürel, siyasi, ekonomik yapısının incelenmesi, zaaflarının tespit edilerek nasıl sömürüleceği konusunda belirlenmesidir. İstekleri yalnızca din ve mezheplerini kabul ettirmek değil, kendi devletlerinin çıkarlarını gözetmektir. Bu tür etkilerle baş edebilmek için, hem eğitim ve öğretim kurumları aracılığıyla, hem de kitle iletişim araçları yoluyla toplumun her kesiminin aydınlatılması gerekmektedir.

                Velhasıl, bilgisayarla tanışmamız işimizi kolaylaştırırken, yaşamımızı zorlaştırdı, amacına uygun kullanılmadığından ahlaki bozulmalar oldu, çetlerle kalpler kırıldı, yuvalar dağıldı, sahtekâr(lık)lar yoğunlaştı. Ne yazık ki bazı evlerde bu sihirli kutu, yalnızca Microsoft Networkun çok rağbet gören sosyal ağ adlı sohbet programı facebook için var. Emperyalistlerin isteği buydu zaten, geri kalmış ülkelerin kafasını karıştırmak, özellikle yeni yetişen nesle pornografiyi, türlü şiddet oyunlarını sunarak çocuklarımızı düşünemez, üretemez, politika yapamaz hale getirmek, toplumdan soyutlayıp olaylara duyarsızlaştırmak ve onları kendilerine bile yabancılaştırmaktı, başardılar işte. Hem de fişlendik, rahatça izleniyoruz; nelerden hoşlanıp nelere tepki koyduğumuzu, ne yiyip ne içtiğimizi, hatta kıçımızdaki donun rengini bile biliyor adamlar, çünkü biz ortalıklara döktük, hakkımızdaki tüm verileri ele geçiriyorlar böylelikle. Federal soruşturmayı devreye sokmanın anlamı yok artık

                  Bir de eğri oturup doğru konuşmak gerekirse eğer, ailelerden takıntılarla geliyor bireyler, bulaşmaması imkânsız, başta genlerin, sonrasında çevresel faktörlerin etkilemesi de olasılık tabii ki. Eh, bu karmaşalar gençlerin büyük bölümünü uyuşturucuya sürüklerken, deyim yerindeyse bazı tohuma kaçmış şerefsizleri, rezilleri, salyalı psikopatik mahlûklar durumuna sokabiliyor!

Yayın Tarihi
06.11.2014
Bu makale 5093 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!