Başlığı Siz Atın, Adını Siz Koyun

“Bizler, akıbetimizin ne olacağını bilemeden, yarınlardan umutlarını kesmiş bir vaziyette, insanlık dışı muamele ve şartlarda açlık, susuzluk ve sefalet içerisinde, hastalıkların kendilerini birer ikişer kırmaya başladığı bir dönemde mücadele ve mukavemetten bir an olsun hiç kopmadan bir kısmımız Taşkent’e, bir kısmımız da Almatı’ya ancak ulaşabildik. Bu sürgün sırasında yirmi bine yakın insan, olumsuz şartlara dayanamayarak hayatlarını kaybetti. Esik’e ilk geldiğimizde Kazak halkından çok büyük yardımlar gördük. Yanımızda gelirken getirebildiğimiz sadece birkaç parça giyim eşyasından ve bir kuru ekmek parçasından başka hiçbir şeyimiz olmadığı halde bu topraklara ilk adımımızı atmıştık. Kazak halkından iki ekmeği olan birisini, iki çuval unu olan unun bir kısmını bizlere verdi; bunları bizlerle paylaştı… Allah onlardan binlerce kez razı olsun. O zamanlar bizim aramızdaki din kardeşliği bağları çok daha kuvvetliydi. Bizler, onlarla kardeş kadar birbirimize çok yakındık.

Daha sonraları çalışarak, didinerek, adeta canımızı dişimize takarak kendi kendimize bakacak, yetecek ve ayakta duracak hale geldiğimizde kendi hayatımıza kaldığımız yerden yeşerttiğimiz umutlarla devam ettik.”

Yukarda okuduğunuz bölümler Ahıska Türklerinin sürgün hikâyesinden bir bölüm.

KONUMUZ SURİYELİ SÜRGÜNLER

Kapı komşumuz, bir zamanlar kardeşimiz Esat’ın ülkesinde savaş başlayınca, çaresiz halk sınırlarımızdan içeriye doğru kaçtı geldi.

Anlı şanlı Türkiye Cumhuriyeti birkaç ay da biteceğini sandığı bu savaşta, bir de taraf olarak Esat karşıtı guruplara silah ve lojistik destek vererek savaşın daha da kızışmasına ön ayak oldu.

Kendisinden o kadar emindi ki hükümetimiz, sınırlarımız içine aldığı insanların kayıtlarını bile tutamadı.

Hatta gerek görmedi.

O günleri iyi hatırlayın. Başbakan ve Dışişleri Bakanımız öyle akla ziyan açıklamalar yapıyordu ki zavallı Suriyeliler bu ülkede her şeyin kendilerine serbest olduğunu bile düşünmeye başladılar.

Hatay’da yemek yedikleri lokantada “parayı Baba ödesin” diyecek kadar güveniyorlardı Başbakana.

Aylar ayları, yıllar yılları kovaladı, ne Suriye düştü, ne de barış gözüktü ortalıkta.

Ülkelerini apar topar terk edenler ortada kalmışlardı.

Büyük kentlere göç ettiler, iş bulabilen buldu yarı paraya, bulamayan hırsızlık yapmaya başladı.

Kent yaşamındaki halkımız artık bunlardan rahatsız olmaya başlamıştı.

Ufak tefek atışmalar artık toplu linçe dönmeye başladı.

Şu anda Türkiye’nin her tarafında halk bu yoksul, çaresiz insanlardan rahatsız ve bu rahatsızlığını şiddete başvuracak şekilde gösteriyor.

Şimdi burada suçlu zavallı, çaresiz Suriyeliler mi, yoksa onların çaresizlik içerisinde yaptıkları davranışlardan rahatsız olan Türk halkı mı?

Bence ikisi de değil tek suçlu var.

O suçlu akılsızca dış politika uygulamaya kalkan ve bu kadar sürgün için uluslar arası güçleri harekete geçiremeyen hükümettir.

Çünkü bütün hesapları Esat güçleri hemen yenilecek ve Suriyeliler ülkelerine geri dönecek üzerineydi.

Evdeki hesap çarşıya uymadı, ayrıca bunlara aslanım, kaplanım diyenler baktılar ki Esat giderse yerine gelecek olanlar kafa kesen, insan kalbi yiyen canavarlar olunca çark ettiler ve bizi Suriyeliler ile baş başa bırakıp çekildiler kenara.

Gördüğü Suriyeli’yi dövmeye kalkan vatandaşlarıma sesleniyorum.

O insanlar dilini, örfünü, adedini bilmedikleri bir ülkede yaşama savaşı veriyorlar.

Onlara şiddet uygulayacağınıza hükümete kamuoyu baskısı oluşturup bu soruna kalıcı bir çözüm bulmaları konusunda sıkıştırmalısınız.

Üç yaşımda bir oğlum var, canım ciğerim.

Onun acı çekmesine, aç kalmasına katlanamam, onun için gerekirse çaresiz kalırsam hırsızlık da yaparım.

İnanın çaresiz kalırsanız hepiniz yaparsınız, ben yapmam demeyin.

Öfkenizi bu zavallı insanlara değil, hükümete gösterin ki çare bulsunlar, hem siz kurtulun bu rahatsızlıktan, hem de o zavallılar.

Sınır illerimizden akla ziyan haberler geliyor; daha reşit olmamış küçücük Suriyeli kızların para karşılığı erkeklere peşkeş çekildiği ile ilgili.

Empati yapın, düşünün, taşının ve bu kirli, adi savaşın adını siz koyun.

Öfkenizi te k tek Suriyeli sığınmacılara değil, bu konuda hiçbir çözüm üretmeyen politikaya, politikacılara yöneltin. Ruh sağlığımız için emin olun bu daha iyi olur.

 

Yayın Tarihi
21.08.2014
Bu makale 6105 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!