Basın ve Üniversite Üzerine

Üniversite,

Üniversitem,

Üniversitemiz…

Bu son ifadede bize ait olan, yani  toplumun bütününe ait değerli bir şeyden, benimsediğimiz değerli bir yerden bahsediyoruz, yani üniversiteden…

Genel olarak insanlar kendisine ait olan bir şeyi överler ve gereğinde ise yererler. Süreç içinde kurumun iç ve dış paydaşları olarak  bunu yaparız ve belirli ilkeler doğrultusunda yerine göre över yerine göre  yereriz… Bu bir bakıma samimiyetin, kuruma sahip çıkmanın ölçüsüdür.

Zaman buldum ve basında üniversitemle ilgili yazılan yazılara şöyle bir baktım ve Antalya‘nın bu konuda iyi bir sınav vermediği düsüncesine sahip oldum.

Neden mi?

Tüm dünyada özellikle  gelişmiş dünya üniversiteleri, basında yaptıkları akademik başarılarla yada az da olsa başarısızlıklarıyla yer alır ve toplum bu yönüyle üniversitelerle ilgilenir. Çünkü toplum hep daha fazla bilim ve ışık ister… Yine gelişmiş dünyada kişisel ve şahsa özel konular toplumda fazla ilgi çekmez. Konu önemli olarak algılanıyor ve mutlaka işlenmesi düşünülüyorsa, kişiye özel olup olmadığına bakılır. Konu kişiye özel ise; ilgilenecek kesim bellidir ve kamuoyunda tartışmaya açmaktan ziyade burada üniversite üst kurulları rol alır, bunun daha ileriki aşamaları hukuktur, yargıdır.

***

Genel olarak basında üniversitemin yer alış biçimine baktığımda bir şey dikkati çekiyor. Bunu üniversiteyle ilgili yerel basındaki haberlerin  içerikleri ile köşe yazılarının içerikleri arasında önemli farklar bulunuyor, şeklinde ifade edebiliyorum… Buna göre;

·         Üniversiteyle ilgili olarak, basında çıkan haberlere bakıldığında sadece yerel değil ulusal düzeyde de önemli ölçüde olumlu ve övgü dolu haberler  bulunduğu görülüyor… Bu önemli ve çok değerli…

·         Köşe yazılarına bakıldığında ise; üniversiteyi konu alan yazılar arasında rektörlük ve seçimlerle ilgili konuların ve bireysel konuların daha öne çıktığı söylenebilir.

Buradan anlaşılıyor ki; Akdeniz Üniversitesi, yerel köşe yazarlarının ve kamuoyunun ilgi alanına epeyce girmiş oluyor. Bu durum aslında bilim yuvası ve bilgi üretim ocağı olan üniversitenin  topluma dönük çözümler ve yenilikler üretmek işlevi nedeniyle; köşe yazarlarınca da kamuoyu tarafından da ilgilenilmesinin doğal olduğunu gösteriyor .

Köşe yazılarında ise iki tür tarz olduğu anlaşılıyor ki  bunlar;

a-    İlk olarak köşelerinde objektif yazılar kaleme alan yazarlar: Bunlar subjektif ve kişisel kaygılardan uzak bir şekilde görüş ifade ediyorlar ki, bu tarz son derece önemli ve değerli…

b-    İkinci grupta ise subjektif bakış ürünü olduğunu düşündüren metinleri ortaya koyan yazarlar: Bunların bazıları bir futbol takımı fanatiği gibi bir söylemle tam bir taraftar; kimisi ise ezeli rakip olan diğer takımın taraftarı gibi  tam bir karşıt...

Bu noktada belirtmek gerekir ki; toplumun üniversiteye ilgisi önemli ve değerlidir. Ancak ilgilenme alan ve konularına bakınca “hayal kırıklığı kaçınılmaz“ oluyor.  Hatta o kadar ki; üniversite konusunda yazı yazmak bile bazı yazarları karşı karşıya getirebiliyor ve olağandışı tartışmalar yürütülüyor ve yazılar kaleme alınıyor…

Doğrusu bu durum bizi üzüyor!  Neden mi?

Çünkü; bilimin, bilim yapmanın bilim insanı olmanın evrensel kural ve ilkeleri bulunuyor. Aynı şekilde basın mesleğinin ve mensuplarının da evrensel ilkeleri  bulunuyor.

O halde kaleme alınan yazılara bakıldığında ve  yazarlar arasındaki tartışmalara bakıldığında, basın meslek ilkeleri ve verilen sözler  gözardı  mı ediliyor? diye sorma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Buna göre akıl, vicdan ve meslek ilkeleri  terazisini adil olarak çalıştıranlar yanında, ( farkında olmadan diye düşünmek gerekiyor ki) çalıştıramayanlar da olabiliyor.

Böyle olunca ise aslında futbol terimiyle dokuz kusurlu hareketten biri yapılıyordur ve nedeni ne olursa olsun (yani yapılan işlem bilerek veya bilmeyerek yapılsın); karar “penaltı“ vuruşudur. Buna göre birey/yazar  akıl ve vicdan terazisini adil olarak ayarlayamamışsa meslek içi kontrol mekanizması (örneğin Gazeteciler Cemiyeti vb)  yada varsa ombudsmanlık müessesesi devreye girebilir; Bu durumda;

a-    Top ceza vuruşu noktasına konur ve mesleki etik ve sorumluluğu üzerine görev olarak alan  meslek kuruluşu  vuruşu, değerlendirmeyi yapar…

b-    Sonuçta; vuruş gol olur veya gol olmaz, ancak bu sonuca  meslek kültürü ve geleneği uyarınca taraflar saygı gösterir.

Aslında bu yazıyı kaleme alırken biraz tereddüt ettim. Ola ki basın dışından birinin bu konularda görüş bildirmesi ve değerlendirme yapması yadırganabilir mi? diye düşündüm.

Sonuçta Sayın yazarlar üniversite hakkında yazdığına göre, bir üniversite mensubu olarak biz de basınla ilgili bazı şeyleri kamuoyuyla paylaşabiliriz, diye düşündüm. Ayrıca değerlendirmelerimizin kişisel görüşlerimizi içerdiği, doğrudan kişi yada kuruluşları hedef almadığı da kesin.

Bu durumda yorumlarımıza devam ettiğimizde ve ukalalık olarak kabul edilmezse öyle görünüyor ki; bizim örneğimizde gol yiyecek bazı yazarlar var gibi görünüyor…

Daha sağlıklı bir tartışma ortamının oluşması için  objektif olmak, ilkeli ve rasyonel davranmak gibi temel değerlerde buluşmak gereklidir. Yoksa suçlamalar, savunmalar; kraldan çok kıralcı olmalar; savcıdan çok savcı olmalar  gibi polemikler ve tavırlar yaygınlaşabilir ve sağlıklı bir ortamın oluşması ise çok daha uzun zaman olabilir…

Pekala, hakikaten bu tür atışmalara gerek var mı? Aslında yoktur ve pek çok konu mesleki ve bireysel otokontrolle kontrol edilebilir seviyelere çekilebilir. Kaldı ki yazılara konu edilen olgularla ilgili önemli bir durum varsa; esas görev ülkenin saygın kurulları, savcıları ve hakimlerinin ilgi alanındadır. Bu durumda yorum yapmak yapanı ve karşı tarafı yorar ki; bu bir bakıma enerji ve motivasyon kaybından başka birşey de değildir. Dolayısıyla kamu adına kamu görevi yapan  görevliler şüphesiz en az, bir şekilde subjektif ve polemik tarzı yazı üreten değerli yazarlar kadar; konuları takip ediyorlardır ve temel hukuk ve adalet terazisinde konuları terazinin kefelerine koyuyorlardır… O halde endişeye gerek olmamalıdır, hele hele takım taraftarı gibi davranmaya hiç gerek bulunmamaktadır…

Sonuçta üniversite; her koşulda ve özellikle evrensel akademik ilkeleri ve değerleri öne almışsa, bireysel kaygı ve çıkarları çöpe atmışsa ve kurumsal kaygıları en yukarıya koymuşsa bu tür tartışmaların içinde yer almayı ve polemik konusu haline getirilmeyi hak etmiyor.  Dahası Üniversite ve üniversiteli hak ettiği değeri görmek ve yaşamak  istiyor!

Yayın Tarihi
27.07.2012
Bu makale 11980 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sayın Hocam, Konuya bir de şu acıdan bakmak gerekiyor, sanırım. Üniversiteye ilgi iyidir, güzeldir. Özeleştiri yapmak gerekirse aslında Universite kendisinden beklenen rolü ve verilen görevi yapıyorsa, bunun haber değeri de olmayabilir. Yada Universite kendisinden beklenen rolü ve verilen görevi yapmıyor ki basında negatif konularla ilişkili yazılar cıkıyor denilebilir. Doğrudur, öyleyse haber/yazılar çıkar ve yine iddialar belgeliyse ve somutsa cıkabilir ve hatta çıkmaması beklenemez ve bu degerlidir. Ancak bizim ifade etmek istediğimiz; bazı konuların sahsileştirilerek tüm üniversitenin bundan olumsuz etkilenmesine neden olunması. Örneğin bir yazar her koşulda birini savunurken, bir diğeri her kosulda birini eleştiriyor. Bu ise güvensiz bir ortamın çıkmasına yol acıyor. Doğal olarak tercih sayın yazarlarındır. Ancak bizim çalıştığımız kuruma katkımız ancak özeleştiri ile olabilir. Bunu sorumluluk içinde yapmak veya yapmanın önünü açmak ise yine akademik ortamın aktörleri olan herbirimizin etkinlikleriyle ilgilidir, diye düsünüyorum. Saygıyla.

Orhan Ozcatalbas 31.07.2012

Sayın Hocam, duygularımıza tercüman olmuşsuz. Bizlerin de kendimizi toplum önünde bir biçimde ifade etmemiz gerekiyor. Bunu ilk yapanlardansınız, kutlarım sizi.

Doç.Dr. Mustafa Oral 28.07.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!