Zamansızlık içinde kendi zamanını şaşırmak; zamansızlığı zamanın içinden çalmak…..
Zamansızların içinde zamanı durdurmak isteyen bir genç adam; durduramadığı zamana ağlayan bir kadın. Tangopera ….da…..
Yıllardır konuşuyoruz tutunmaları; neye nasıl olmalı diye?
Aşkın hangi yüzünü yaşamalı; kadın kırmızıyım derken adam O’ nu mavi görmekte….Ve ne ilginç ki kırmızıyı seven bu kadının elinde o gece bir çanta gök maviiii…..
Hayatın hangi anını çalmalı, dans bar eğlence mi; yoksa ucundan çalışmayı da mı bilmeli?
Nasıl bir aşkın peşinden koşmalı? Hedef anlık tutkular mı? Anların halkasından oluşmuş uzun zamanlar mı?
Ne zor sorular değil mi?
Tüm bunların içinde gerçek olan ise çalışmanın güzelliği. Ne iş yaparsanız yapın çalışmaya inanmak…. Tabi ki ucundan eğlence de lazım; sevene azıcık içki de olur…..hele dans hele de dans hep olmalı….. Ama hayat en çok çalışmak üzerine kurulmalı. Hani sadece işiniz anlamında değil; kendiniz için de çalışmak gerek…
Okunan bir kitap, ekilen bir çiçek, gidilen bir müze misali değişik yönleriyle hayatı bilmek gerek…..
Gün doğumunda yürürken, akşam bisiklete binerken; zamansız değil zamanın içinde yaşadığınızı bilerek. Aslında hepimiz zamansız; zaman kime kalmış ki……
Zaman geçer müzik sürer; piste yeni dansçılar gelir ve eskiler gider……
Gitmek gerek Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından bize sunulan Tangopera’ ya. Türkçe bir eser dinlemek; aşka gözyaşı dökmek; mor saçlı kızların dansını izlemek ve zamana dair yeniden düşünmek için……
AŞKLA OLSUN , AŞK OLSUN…..
Dr. F. Yonca AYAS
(MEZOPOTAMYA PRENSESİ)