Antalya-Eskişehir farkı

         Bir önceki yazımda Antalya-Eskişehir hattında olanlara katkı yapmaya çalışmıştım. Bu konuyu biraz daha ele almak gerekiyor. Eskişehir küçük bir Anadolu kentidir. Hala da küçüktür. Ama yaşam ve yaşama eklenen değerlerle büyüktür. Eskişehir Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana memur ve işçi kenti olarak varlığını göstermiştir. Eskişehir’de insanlar da, yaşam da mütevazıdır. Peki hiç mi zenginlik yoktur. Vardır. Önce gönül,  sonra bilim zenginliği. Yılmaz Büyükerşen’le birlikte buna sanat zenginliği de eklenmiştir. Maddi zenginliklere gelince, pek çok marka da yaratmıştır bu küçük Anadolu kenti. En önemli markaları Anadolu Üniversitesi, 650 bin öğrenciyi aşan dünyanın en büyük fakültesi olan Açık Öğretim Fakültesi, Osmangazi Üniversitesi bu markaların başında gelir. Şeker Fabrikası ve Lokomotif fabrikası da kamunun yarattığı markalardır. Ticari markalara gelince başta Eti Büskivi olmak üzere, Sarar Konfeksiyon da, dünya çapındaki ticari markalarıdır. Şimdi ise, kentin bütünü marka bir kent haline gelmiştir. Eskişehir’i görüp de, övgüyle söz etmeyen hiç kimsenin olmaması, bunun en somut göstergesidir.

         Antalya’ya gelince, buranın turizme açılması ile markalaşması süreci eş zamanlı olarak yürümüştür. Turizm öncesi tarımla anılan Antalya, 80’li yıllarda Özal’ın isteği ile turizm gelişim bölgesi ilan edilmesi, turizm yatırımlarının bu yıllardan sonra hızla artmasına ve kentin tarımın yanı sıra, turizmle de anılır ve tanınır olmasına yol açmıştır. Öyle ki; turizm yatırımlarının diğer sektörlerin çok önüne geçmesiyle,  kentteki turizm dışındaki faaliyetler görülmez hale gelmiştir. Antalya 80’li yıllar öncesinde büyükçe bir Anadolu kasabası görünümüne sahip iken, aradan geçen 20–25 yıl gibi kısa bir sürede metropol kentler arasına girmiştir. Bu hızlı gelişme, bazı fırsatları Antalya’ya taşırken, pek çok iyi olanaklar da göz ardı edilmiştir. Turizm alanında yapılan büyük yatırımlar, tarım alanındaki çalışmaları büyük ölçüde gölgelemiş, var olana tarım alanları konut ve ticari alanlara çevrilerek, hızla büyüyen bir beton kent yaratılmış. Kentteki turizm hareketinin hızla gelişmesi, göç hareketinin daha artmasına, Anadolu’da yaşam kuramayanlar için yeni bir yaşam umudu olmasına yol açmıştır.

         Antalya hangi markaları üretmiştir diye baktığımızda, pek iç açıcı bir tablo ile karşılaşamıyoruz. Bana göre kentin en önemli markası Altın Portakal Film Festivali’dir. (Şimdilerde adı Antalya Film Festivali olarak değiştirilecektir.) Daha önce de bir yazımda söz etmiştim. Antalya’daki pek çok kurum ve kuruluş bir marka arayışı içindedir. Ancak herkesin hem fikir olduğu ve üzerinde uzlaştığı bir marka bulunamamıştır. Bu güne kadar bulunamayan marka, eğer yeterli ilgi gösterilir ve yeterli değer verilirse, Antalya’da üretilen bilim, kültür ve sanat alanlarından çıkacaktır. Turizme yakışan en iyi enstrüman, bilim, kültür ve sanattır. Bu alanlara yapılan yatırımlar, Antalya kentine de, Antalya turizmine de çok önemli katkılar sağlayacaktır. Ancak bir nokta çok önemlidir. Kültür ve sanat toplumsal yaşamın önemli bir parçasıdır. Başka toplumların ürettiği kültürel ve sanatsal değerlere öykünmek, ne bu kente, ne de kent insanına bir değer katmaz.

ccicek@akdeniz.edu.tr

 

Yayın Tarihi
05.07.2009
Bu makale 9407 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!