Altın Portakal filmleri ve dil sorunu

46. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Uzun Metraj Yarışması finaline kalan 16 filmi izlemek zorunda kaldım. Oluşturulan Antalya Kent Konseyi Halk jürisi içinde yer aldım. Yazacaklarım kuşkusuz bu jürinin görüşlerini yansıtmaz, kişiseldir. Finale kalan 16  filmin bana göre farklı açılardan da olsa bir dil sorunu vardı. Amacım bu dil sorununu sizlere anlatırken filmler üzerinde de kısaca bilgi aktarmak. Hatta geçen haftaki yazımda belirttiğim “sinemaya misyon yüklemek” konusunda buradan bir sonuca varılabilmeyi sorgulamak.

Dil sorununu maddeler halinde ele almak daha sistematik olacak.

Argo ve ağır küfür: Genç sinemacıların büyük çoğunluğu filmlerinde argo ve ağır küfür saplantısına düşmüşler. Bu filmler farkında olmadan erkek egemen, maço seyirciyi kendilerine hedef kitle olarak alıyorlar. Oysa sinemanın hedef kitlesi böyle sınıflandırılamaz. Toplumun tüm kesimlerine seslenebilme genel hedeftir. Ülkemizde son yıllarda Amerikan yaşam tarzı (biraz da zenci kenar mahalle tarzı) günlük argo sözcükler kullanarak konuşma, kent yoz kültüründe çoğalıyor. Sinemamıza böyle yoğunlukta yansıması endişe vericidir. Babam Büfe, Kara Köpekler Havlarken, 40, Bornova Bornova bu tarzdaki acı örneklerdir. Genç yönetmenlerin tümü bu saplantı içinde değil kuşkusuz. İstanbul’da geçmesine karşın, belki konusu gereği Mahmut Fazıl Çoşkun’un “Uzak İhtimal” filmi, argo ve ağır küfür içermiyordu.

Anadilde film yapmak: Demokratik Açılım, anadilde serbestlik temasına daha çok vurgu yapınca, Altın Portakal Film Festivali’nin 46’ncısına da Türk filmleri içinde dili Kürtçe olan “Ben Gördüm” (Men Dit) dahil oldu. Kuşkusuz İspanyol sineması bu tarz yerel dil uygulamasının örnekleriyle doludur. Ama o filmlerde söylenen şarkıların içinde olmayan bir ülkeye methiye gönderen sözler yer alır mı bilmiyorum. Kürdistan, Diyarbakır’da geçen bu filmde, Diyarbakırlı çocukların ağzından şarkılarda geçiyorsa, filmin politik açılımı dil sorunu değil tamamen siyasidir. Geçen yıl büyük ödülü alan Hint filmi “Milyoner”den esinlenerek, bu filmin uluslararası ünleneceğini zannetmiyorum. Ama bu filmin özellikle Avrupa’daki örgüt tarafından bir yerlere getirileceğini şimdiden görmemek safdillik olur. Filmde çocukları dilenmeye zorlayan mafya Kürtçe değil Türkçe konuşuyor. Zaten bütün kötü karakterler Türkçe konuşuyor. Bir başka anadile gönderme yapan film “İkidil Bir Bavul”. Bu film bir genç öğretmenin doğuda bir köyde Türkçe bilmeyen öğrencilere eğitim verme sorununu irdeliyor. Sorun film içinde anlatımıyla bu büyük yaranın çocukların aileleri tarafından pek önemsenmediğini gösteriyor ama Altın Portakal ödülünü alırken genç yönetmen Özgür Doğan bu filmin “anadilde eğitimin zorunluluğunu göstermek için yapıldığını” belirtti.

Ağdalı dil: 1930’larda Zonguldak’da geçen Zeki Dimirkubuz’un son derece usta filmi “Kıskanmak” aynı adlı romandan uyarlanmış. Dil olarak Osmanlı Türkçesi, eski anlatımla ağdalı dil. Buna rağmen rahatlıkla genç kuşak tarafından da anlaşılabilecek tarzda. Filmin Altın Portakal jürisi tarafından En iyi Kadın Oyuncu dalında Nergis Öztürk’ün değerlendirilmiş olması bana göre sürpriz olmadı. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen öykü sosyolojik, daha çok da  psikolojik bir analiz üzerine kurulmuş. Seviyeli, ustaca anlatımı bana Halit Refiğ’in ardından Türk sinemasının Zeki Demirkubuz ile güzel bir döneme girdiğini hissettirdi. Türk sinemasına “misyon yüklemek” ve doğru ülke imajı sergilemek umarım onun ellerinde, gelecekte daha da güzel olacak.

Başka dil: Bu başlıkta 2 filmden söz edeceğim birincisi zaten aynı ismi taşıyor “Başka Dilde Aşk” diğeri ise Kosmos. Yönetmenliğini Reha Erdem’in yaptığı  Kosmos filminde çok başarılı oyunuyla Sermet Yeşil, bir derviş, bir şaman miti rolünü üstlenmiş. Kuşların çıkarttığı seslerle zaman, zaman farklı bir dil kullanıyor. Bu dil filme unutulmayacak bir tat veriyor. Halil Cibran’ı bana hatırlatan, Kosmos filmi, Altın Portakal Jurisi’nden “En İyi Film” ödülünü aldı. Başka Dilde Aşk filmi ise bana bu yılın popüler filmi, Issız Adam’dan sonra çok sevilecek film olacak hissini veriyor. Yönetmenliğini İlksen Başarır’ın yaptığı filmin öyküsü, işitme engelli bir genç ile sürekli konuşmak zorunda olan ve çağrı merkezinde çalışan bir genç kızın aşkını anlatıyor. İstanbul’da geçen film, Türkiye’nin genç ve olumlu imajını yansıtıyor. Son derece duygusal ve genç oyuncuların çok başarıyla rol aldıkları Başka Dilde Aşk, işitme engellilerin dünyasına ve sorunlarına da dikkatimizi çekiyor. İçinde bulunduğum Halk Jürisi de bu filme “En iyi Film” plaketini verdi.

Sinema dili: Yönetmenliğini Kutluğ Ataman’ın yaptığı “Aya Seyahat” 1957’de Erzincan’ın bir köyünde geçen bir olayı farklı bir dilde anlatıyor. Ruslar uzaya uydu gönderiyor, köy halkı kendilerine yakıştırılan delilik yaftasından kurtulmak için Köy Enstitülerinde okumuş hemşerilerinin bulduğu balonla, tenekeden cami minaresiyle aya gitmeye çalışıyor. Öykü siyah beyaz fotoğraflarla ve Alim Rustem Aslan, Murat Belge, Seçkin Dindar, Sibel Eraslan, Nilüfer Göle, Mahir Kaynak, Etyen Mahçupyan gibi isimlerin, konu hakkında yorumlarına dayanıyor. Tipik bir “bir deli bir kuyuya taş atıyor bin akıllı(!) onu çıkarmaya çalışıyor.” Entelektüel konuşma hastalığına güzel bir örnek. Bir başka sinema dili denemesi de Festival’de kendisinden çok büyük umutlar beslenerek seyredilen ama ancak sinema okullarında bir örnek gösterim olabilecek Yavuz Özkan’ın “İlkbahar Sonbahar” filmini söylemek gerekir.

 

      

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
22.10.2009
Bu makale 2141 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!