14 Mart Günleri

14 Mart günleri, tıp toplumu ve hekimleri için geçmiş yıllarda Tıp Bayramı olarak kutlanırdı. Ne yazık ki günümüzde artık bir bayramdan söz edilmesi söz konusu değildir. Bu günler, bugün için olsa olsa hekimlerin içinde bulundukları olumsuzlukları dile getirme ve yakınmalarına vesile olabilir. Bir de geçmişteki 14 Mart’larda yaşadıkları mutluluk ve güzellikleri anımsama ve günümüzle kıyaslama fırsatı yaratabilir.

Türkiye’de modern tıp eğitiminin temeli 14 Mart 1827 tarihinde II.Mahmut döneminde atılmıştır. İlk kutlama, 1919 yılı 14 Mart günü işgal altındaki İstanbul'da gerçekleşmiştir. O gün tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran'ın önderliğindeki tıp  öğrencileri yabancıların ülkemizi işgalini protesto için toplanmış ve dönemin ünlü doktorları da onlara destek vermişti. Yani Tıp Bayramı öğrencisi ve hekimi ile birlikte, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlatılmıştır. Bu nedenle bu güne kadar 14 Mart Tıp Bayramları ulusumuz ve hekimlerimiz tarafından son derece önemsenmiştir.

Öğrencilik yıllarımla birlikte 62 yıllık yaşamım tıp mesleği içinde geçti. Tıp öğrencisi ve hekim olarak 50 yıl süreyle 14 Mart Tıp Bayramlarını büyük bir içtenlikle kutladım. Ne yazık ki; 12 yıldır, benim için önemi büyük olan bu günleri bir bayram sevinci içinde kutlayamıyorum. Çünkü artık bu bayramlar eski değerlerini yitirdiler.  

Geçmiş yıllarda, 14 Mart’lar tıp öğrencileri, hekimler ve tıp mesleğinin diğer mensupları için büyük bir mutluluk ve onur kaynağı idi. Devletimizi yönetenler, bizlere ve bayramlarımıza önem verirler, düzenlenen toplantı ve balolara katılırlar, bizleri onurlandıran konuşmalar yaparlardı. Bu içtenlikli katılımlar bizler için başlı başına bir mutluluk kaynağı olurdu.

Çünkü bu değerli insanlar; Kurtuluş Savaşı günlerinden başlayarak Türk hekimlerini yanlarında görmüşler, cephede birlikte çarpışmışlar, onların vatan için can vermelerine tanık olmuşlardı. Hekimlerin salgın hastalıklara karşı nasıl fedakarca mücadele ettiklerini, aralarında kendilerini aşı yapımı için kobay olarak kullandıranlar bile olduğunu biliyorlardı. Cumhuriyetimizin ilanından sonra başlatılan sağlık seferberliğinde büyük özveriyle çalıştıklarını ve kitlesel ölümlere neden olan salgın hastalıklarının kökünü nasıl kuruttuklarını yakından izlemişlerdi. Türk hekimlerini yakından tanıyor, onlara değer veriyor ve saygı gösteriyorlardı. Aynı şey halkımız için de söz konusuydu. O yıllarda bırakın hekimleri tıp öğrencileri bile toplumdan büyük saygı görürdü. Hekimlik son derecede saygınlığı olan bir meslekti ve gençler tıbbiyeye girebilmek için özenir ve çaba gösterirlerdi.

Bu 14 Mart gününde, 62 yıl önceki coşku ve heyecanıma hala sahip olabilmeyi çok isterdim. Ama ne yazık ki bütün isteğime rağmen aynı şeyleri bir türlü hissedemiyorum. Çünkü bir hekim olarak öyle büyük olumsuzluklarla karşıya geldim ve onurum o kadar çok kırıldı ki !.. Son derecede üzgünüm. Bu sözlerim kişiler anlamda değildir ve bu yakınmalarım mesleğim adınadır.

Aslında geçen yıllar dışında bende değişen fazla bir şey yok. Hatta değişen hiçbir şey yok. Mesleğe başladığım ilk yıllardaki kadar ilkelerime bağlıyım. Rahmetli hocalarımı hiç unutmadım. Onların bana kazandırdıkları değerleri koruduğuma inanıyorum. Mesleğimi, hizmet verdiğim halkımı ve hizmet aldığım devletimi seviyor ve de sayıyorum. Bugün devletimin başında olanlara ve sağlık hizmetini yönetenlere karşı da bu duygular içinde olmayı çok isterdim.

Ama beni ve mesleğimi horlayan, mesleğimi ticarete beni tacirliğe zorlayan, bana hasım gibi bakan, beni ilkelerimden uzaklaştırmaya çalışan bir zihniyetin temsilcilerini nasıl sevebilir ve sayabilirim ki…  

Hekimliğin manevi yanını zedeleyerek; tıp mesleğinin maddiyatı ön plana alan bir meslek haline getirilişini, hekimliğin kutsal yanının yok edilişini ve yapılan yanlış uygulamalarla bu mesleğin büyük bir çıkmaza sürüklenişini görmekten büyük mutsuzluk duyuyorum.

İçinde bulunulan olumsuzlukların neden olduğu huzursuzluk ortamında; hiç olmayacak birtakım tıbbi hataların oluştuğunu görmek ve çok sevdiğim meslektaşlarımı savunamayarak, onlara yapılan eleştirilere katılmak zorunda kalmak beni son derecede rahatsız ediyor ve ruhsal sıkıntıya sokuyor.

Yaşanan bu şeyler, sağlık hizmetlerinin odak noktasında bulunan hekimler ve  tek yasal temsilcileri olan Tabip Odaları’na karşı husumet sayılacak bir tutum ve davranışla hareket edilmesinden kaynaklanmaktadır. Çıkarılan yasa, yönetmelik ve alınan kararlarda Tabip Odaları’nın hiçe sayılarak görüşlerinin alınmaması büyük bir olumsuzluktur. Normal ahvalde sağlık hizmetini yürütenler tarafından Tabip Odaları’ndan danışmanlık hizmeti alınması zorunluluğu vardır. Geçmiş yıllarda, yeni bir sağlık yasası çıkarılmazdan önce odalar kanalıyla bütün hekimlerin görüşleri alınırdı. Sosyalizasyon Yasası ve Tam Gün Yasası bu şekilde çıkarılmıştı.    

Yapılan uygulamalardaki keyfiliğin yarattığı kötü sonuçların ceremesini ne yazık ki biz hekimlerle birlikte tüm halkımız çekmektedir. Şu günlerde “Ucube” denilecek yeni bir uygulamanın sinyalleri verilmiş bulunuyor. Şöyle ki; Sayın Sağlık Bakanı, bundan böyle hastane acil servislerine doğrudan başvuruların kaldırılacağını ve bu hastaların Aile Hekimliği Merkezleri’nde görüldükten sonra hastanelere sevk  edileceğini beyan etmiştir. Yapılan açıklamaya göre, acil hastalar Aile Hekimliği Merkezleri’nde muayene edildikten sonra, ancak gerek görülürse hastaneye sevk edileceklerdir. Bunun nedeni acil servisteki hasta yoğunluğunun azaltılmasıdır.

Ancak bu uygulama nasıl gerçekleştirilecektir? Aile Sağlığı Merkezlerinin 24 saat süreyle çalışmaları nasıl sağlanacaktır? Buralarda görevli hekimlerin hastane acil servislerinde nöbet tutmaları istenirken ve bu konuda bile büyük itirazlar olurken böyle bir şey nasıl mümkün olacaktır? Hekim ihtiyacını karşılamak için dış ülkelerden hekim ithal edilmesi yoluna gidilirken ve bundan henüz olumlu sonuç alınamamışken, yapılması düşünülen uygulamayla ortaya çıkacak hekim açığı nasıl kapatılacaktır? Böyle bir sistem kurulsa bile hastaların nakli sırasındaki gecikmeler, acilen tedavisi ve ameliyatı gerekenler için hayati sorun teşkil etmeyecek midir?   

Bu sorulara doyurucu yanıtlar bulunmadan böyle bir uygulamaya geçilmesi son derece büyük ve giderilmesi mümkün olmayan olumsuzluklar yaratacaktır. Sağlık sisteminde gelişi güzel uygulamalara girişmekten vazgeçilmelidir. Sağlık hizmeti her türlü siyasi, ticari ve kişisel çıkar duygularının dışında tutulmalıdır. Bu yönde öneride bulunmayı 56 yıllık bir hekim olarak kendim için kaçınılmaz bir görev sayıyorum.     

Son yıllarda hekimlere karşı büyük haksızlıklar yapılmış olup artık bunlara son verilmelidir. Hekimlere, konumlarına uygun özlük haklarının verilmesi yerine, onların birer ticaret erbabı gibi görülmesine karşı çıkıyor, mutluluk duymam gereken bir 14 Mart gününde bunları düşünmek ve yazmak zorunda kalmaktan üzüntü duyuyor,  yaptıkları uygunsuz uygulamalarla bizleri bu duruma düşüren ve karamsarlığa itenleri kınıyorum.

 Bu vesile ile değerli meslektaşlarıma, birlikte çalıştığımız ebe, hemşire, sağlık memuru ile teknisyen arkadaşlarımıza, üyesi olmaktan onur duyduğum ve büyük bir inançla bağlı olduğum Antalya Tabip Odası’nın sayın başkan ve üyelerine ve de hizmetinde olduğumuz tüm halkımıza en derin sevgi ve saygılarımı sunuyor, yaşamlarını sürdürmekte olan değerli hocalarımla abla ve ağabeylerimin ellerinden öpüyor, aramızdan ayrılanlara Allah’tan rahmet diliyorum.   

Yayın Tarihi
15.03.2014
Bu makale 5643 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!