Antalya ve Afet

Antalya genelinde yaşanan fırtına, bitmek bilmeyen aşırı yağışlar her kesimi etkiledi.

Dünyanın göz bebeği olan turizm kentinin özel bir yasası ya da yönetmeliği olması gerektiğini birçok kez bu köşeden dile getirmiştim. Ayrıca yapılacak her türlü yatırımlarda da devletin yerel yönetimlere katkı koyması gerektiğini de vurgulamıştım.
Ancak, yılda elde ettiği gelir ile ülke ekonomisine milyar dolarlar kazandıran Antalya, İstanbul, Ankara ve İzmir kadar birilerinin gözbebeği olamadı ve sürekli olarak ‘rant’ gözüyle bakıldı.
Deprem Master Planı olmadığı için kent merkezinde bulunan ve 1998 deprem yönetmeliği öncesi yapılan 120 bin yapının ne durumda olduğu bilinmeden kullanılıyor.
‘Rant’ uğruna tarım alanları, dere yatakları, afet riski olan bölgeler imara açılıyor.
Dereler, HES uğruna işgal ediliyor. Taş ve maden ocakları yüzünden ormanlar katlediliyor.
Sonuçta, 2 gündür yaşanan fırtına ve aşırı yağışlar yüzünden Antalya felaket kenti olarak dünyada gündeme geliyor.
Hep diyorum, Antalya, altın yumurtlayan tavuktur. Ancak tavuğu öldürmek için de duyarsızlıklar devam ediyor.
Yaşanan sel ve su baskınları özellikle narenciye ve sera bölgelerini ciddi zarara uğrattı.
Sosyal paylaşım sitelerinden video ve fotoğrafları takip edebildiğim kadarı ile övünerek bahsedilen duble yollar şu anda kullanılamaz durumda.
Antalya Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Vahap Tuncer ile yaptığım telefon görüşmesinde, zarar gören narenciye ve sera alanları 5-6 bin dekarmış.
Çiftçiyi doğal afetten korumak için geliştirilen Tarım Sigortaları Sistemi de ne yazık ki işe yaramıyor.
Çünkü aynı sistemin içinde don riskinin dışındaki diğer afetlere karşı çiftçiye sigorta yaptırma zorunluluğu getirildi.
ZMO Başkanı Tuncer’den aldığım bilgiye göre, çiftçilerin sigorta yaptırabilmeleri için sera örtüsü olan plastiklerin yeni olması zorunlu. Bu örtülerin bedeli ise çiftçi için büyük para. Dolayısı ile bir çiftçi sera örtüsü plastiklerini 5-6 yıl kullanmak zorunda kalıyor. Dolayısı ile yaşanan şiddetli fırtına ve şiddetli yağışlar yüzünden seralar ciddi zarar görüyor.
Televizyon kanallarında Kumlucalı bir çiftçi, sular altında kalan serasındaki ürünlerini ağlayarak anlatıyordu.
Yine fırtına öncesi ‘don’ olayı yaşayan Kaş İlçesi’nde de bir çiftçi serasının içerisinde kendisini asarak intihar etmişti.
Antalya’ya sadece 640 kilometrelik sahil kenti olarak bakılmamalıdır.
Kent merkezinde olası bir depreme karşı sağlamlığı tartışılan yapılar, diğer taraftan tarım alanları, orman alanları, dereler olmak üzere Antalya’nın belli bölgeleri, hem kentsel dönüşüm için hem de bu tür afetlerden tarım alanlarını ve çiftçilerimizi korumak adına “Afet Bölgesi” ilan edilmelidir.
Tüyü bitmemiş yetiminde hakkı olan bir yerleri “Afet Bölgesi” ilan edilerek birilerine rant kazandırmak, taş ve mermer ocakları için ormanların yok olmasına göz yummak, HES için derelerin yok olmasına müsaade etmek, tarım alanlarını, afet riski bulunan bölgeleri imara açmak Antalya’ya yarar getirmez. Aksine altın yumurtlayan tavuğu yavaş yavaş öldürür.

Yayın Tarihi
15.01.2015
Bu makale 357 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!