Acılar tuz gibidir

Kendimize gelmemiz için tokattır aslında acılar. Hepimiz bir gün mutlaka, içimizde kabaran, yön değiştiren nehre düşmüşüzdür. Ne yapacağımızı bilemediğimiz anlar olmuştur zaman zaman, kurtulmak için çırpınmışızdır. Bu duygu karmaşasında ansızın küreklerimizi yitirdiğimizi fark ederiz, kurtulmaya çabalarız ama nafile. Azgın sıkıntılar bedenimizi, kimsesizlik ruhumuzu yaralayıverir birdenbire. Sağa sola uzanırız, tutunacak dal, bir kaya bile bulamayız. “Ne olacaksa olacak” diye çoğunlukla kendimizi akıntıya bırakırız teslimiyetçilikle. Bundan böyle ya taşlara çarpıp parçalanacaktır duygularımız, ya kıyıya ulaşacaktır ümitlerimiz. Kimimiz de sanata tutunuruz. Çünkü sanat, insanın ruhunu, içdünyasını kötülüklerden uzak tutar, acılarını, üzüntülerini unutturur, görüş ufkunu alabildiğine genişletir. İnsan gözünü güzel bir resim, bir heykel, bir mimarlık yapısı kadar çeken pek az şey vardır. Büyük Fransız düşünürü Jean Jacques Rousseau’ya göre: "İnsanlar derin bir suyun içinde boğulur gibidir. Bu derin su hayatın çeşitli zorlukları, tatsızlıklarıdır. İşte sanatın çeşitli dalları bu suya sarkmış sağlam bir ağacın dallarıdır. Boğulmak üzere olan kişi, bu dallardan birini yakalayıp ona tutunursa yaşama gücünü yeniden elde etmiş bulunur" der.

Bu bağlamda yaşamda tutunacak dallarımız: “nefret, öfke, kapris” değil, “sevgi, hoşgörü, paylaşım” olmalıdır.

Ders çıkarılacak bu güzel öyküyü, konuyla ilintili olduğundan sizlerle paylaşmalıyım:

“Hintli yaşlı bir usta, çırağının sürekli her şeyden şikâyet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak, döndüğünde, yaşlı usta, ona bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verir. Usta çırağını kolundan tutar ve dışarı götürür. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına giderler ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar: "Tadı nasıl? " "Ferahlatıcı" diye cevap verir genç çırak. Tuzun tadını aldın mı ?" diye sorar yaşlı adam, "hayır" diye cevaplar çırak. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş çırağının yanına oturur ve şöyle der: "Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

Yayın Tarihi
17.09.2014
Bu makale 7243 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!