Barış

          Boğucu ağustos ayını da geride bıraktık çok şükür. Sıcaktan nerdeyse her yerimiz takır takır kurudu, bazen de nemden yapış yapış olduk, nefes alamadık hiç, hala da öyleyiz, klasik Antalya yazı. Yaprakların çoğu güçsüzleşip sağımıza solumuza düşüverdi bile ama henüz havalar serinlemedi. Yeşiller sarıdan kızıla, sonra da kahverengine dönüştü birden, maviler ise lekelendi, şöyle bardaktan boşanırcasına yağış aranıyor artık. Ağustosböceklerinin dinletileri sona ermek üzere, çünkü güz ucunu gösterdi.

         Eylül ayının ilk günü, “Dünya Barış günü”dür. İkinci Dünya Savaşı diye bilinen İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı, 1 Eylül 1939 günü Naziler’in Polonya'yı işgal etmesiyle başladı. Ardında elli ki milyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz durumuna gelmiş kentlerle acı ve gözyaşı bıraktı. Mayıs 1945’de son buldu. İnsanlık tarihinin bu en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani “1 Eylül, Dünya Barış Günü” olarak kabul edildi. Günümüzde acımasız kelleci IŞİD belası var, Türkmenlerin, Suriyelilerin çaresizliği, kahrolası İsrail ve emperyalistlerin umursamazlığı.

        Ne tuhaftır ki insanoğlu, binlerce yıldır bıkmadan usanmadan savaşıyor. Peki, soruyorum: Savaşın galibi var mı?  Hayır, “sadece alçaklar, ahmakları sömürür hep” adlı şiirimle diyeceklerimin gerisini aktarmalıyım:

 

amaca ulaşmak için araçtır savaş… Erkekçe sözde!

saldırının, toptan öldürümlerin insana verdiği erinç nedir?

peki savaşın kazananı var mı?

ne hikmetse yıllar yılı savaşır insanlar

komutanların iki dudağının arasından çıkacak doğruluğu tartışılır emirleri uygular askerler

yılgı oturur içlerine her birinin

oysa savaşa sadece aptallar kalkışır

çünkü savaşlar yanılgıdır

hatalar yinelenmediğinde affedilir,

alışkanlık olduğunda ömür boyu lanetlenirler

savaştan geriye kalanlarsa birilerine kaynak olur sonsuza dek

acımasız savaşın kahramanları uzun yılların ardından bile filmlerde rol alırlar

çıkar uğruna savaş sonrasında canlılar, cansızların sırtından kazanırlar

savaştan geriye kalanlarsa, yalnızca cesetler ve poz poz fotoğraflardır

hatta fotoğrafçılar ölümün ödülünü alırlar

tüm evrende günlerce yazılı ve görsel basından yayımlanır:

çocuğu kucağında tek beden olmuş bir kadın

bombalar söküp alamayacakmışçasına sarılmış yavrusuna

ayağı kopmuş bir yaşlı

az ilerde elinde kitaplarıyla darmadağın olmuş bir genç

yaprakları çevreye saçılan kitabın kapağında büyük harflerle yazılmış “Sevgi-Barış” sözcükleri

henüz çocukluğunu yaşayamadan ölüp gitmiş bebekler, ağıt yakan analar

ciğerparesi biricik yavrusunu omuzlarında şehitliğe uğurlarken, şapkasını çıkarıp “Vatan sağ olsun” diye bağrına bastıran içi yufka, dışı taş babalar

yansız sorguladığımızda:

insanların ölümünden çıkar sağlamak ereği mi taşıyor savaş?

ince ölçüp biçmeler üzerine yarattığımız savaş öykülerine destek veren her insan yatağında-toprağında rahat uyumasın

dünya varolduğundan beri ne yazık ki alçaklar, ahmakları sömürdüler hep…

Yazılarımın hemen hemen hepsinde sevgiyi konuşup onun göğüsteki eziciliğinden söz ediyorum siz farkında olmasanız da. Evet, sevginin kokusunu hissedenler çocuklarının adlarını dahi Barış koyuyorlar Savaş yerine ve sevmek paylaşmaktır, hatta kendinde olanı bile verebilmektir.

Bu nedenle binlerce kez sevgiyle, barışla, umutla bakalım yaşama…

 

Yayın Tarihi
01.09.2014
Bu makale 5959 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Babamın mezar yazıtına sevdiğim şu dörtlüğü yazdırdım. Canan bizim canımızdır Teni bizim tenimizdir Sevgi bizim dinimizdir Başka dine inanmayız teşekkürler afife güzel yazmışsın

Hüseyin Serdar Tanal 06.09.2014

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!